Gelmiş geçmiş zaman içinde yaşanmış bir çok olaylar vardır ki maalesef kayıt dışı kaldığı için günümüze kadar belgelerle değil ağızdan ağza, kulaktan kulağa söylentilerle günümüze gelebilmiştir.
Bunlardan bir tanesi de Miladi 1783 yılında Konya’da doğmuş, yaşamış, 1839 yılında 56 yaşında iken vefat eden AŞIK ŞEMİ hazretleridir.
Aşık Şemi her ne kadar muteber bir Hak Aşığı olarak bilinir ise de gerçekler hiç de öyle değildir. Aşık Şemi ayni zamanda RUHANİYET ALEMİNE mensuptur. RİCAL – ÜL GAYB yani Yüce Allahın Esrarı İlahisi ile bazı kullarını görevli kıldığı ruhariyet alemine mensup kulu idi.
Bu günkü yazımızda Şemi hazretlerini bu yönleri ile tanıtmaya çalışacağız. Daha sonraki yazılarımızda kitaplar dolusu Hikmet yüklü hayatından ve eserlerinden bol bol bahsedeceğiz.
Yıl 28 temmuz 1808. Osmanlı Padişahlarının otuzuncu, İslam Halifelerinin dotsan şeşincisi Sultan 2. ci MAHMUT HAN üçüncü Selimin asiler tarafından katledilmesi ile boşalan Osmanlı Tantına , Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa yardımı ile merasimle Tahtına oturduğu sırada Vezirlerden birisinin Padişahın aleyhine yönelik kalbinden bir his geçer.Yani Padişahın Şehzadeliği zamanında tebdili kıyafetle halk arasında sık sık dolaşıp deli dolu konuşmalarını hatırlayıp içinden kendi kendine (Vay devran vay.. koca bir saltanat deli dolu birine kaldı diyerek kendi kendine söylenir. Bu gizli konuşmaları kimse işitmemiş ve duymamıştır.
Bir kaç gün sonra bu Veziri Padişah huzura çağırır. Ve ferman buyur ki :
Dünya hayatında her devrin velileri de var delileri de vardır. Yarından itibaren kırk gün izinlisin. Bu kırk gün içinde bu devrin velileri ve delileri kim öğrenip geleceksin, aksi takdirde sen ağır şekilde cezalandırılacaksın fermanını yüzüne söyler.
Huzurdan ayrılan Vezir evine kapanır, düşünür yemez içmez. Vezirin kızı bunu fark etmiştir. Babasına yaklaşır ve derdini sorar. Vezir önce kızına hiç bir şey söylemez. Kızı ısrar edince senin aklın ermez demesine rağmen güzel ve akıllı kız babayı ikna eder. Baba Padişahın fermanını aynen anlatır. Kız gayet sakin bunda bilmeyecek ne var baba der ve ilave eder. Sultan Ahmet Camiinin köşesinde yırtık terlikleri diken bir Mehmet ağa var git ona sor o her şeyi bilir diyerek yalvarır. Vezir çaresiz ikna olur, gider Mehmet ağayı bulur derdini anlatır. Aldığı cevap olumludur.
Eskici Mehmet ağa terliğin söküklerini dikmektedir. Başını kaldırmadan konuşur. Vakit kaybetme, hemen Konya ya git. Orada bir Aşık Şemi isminde bir gariban var. Derdini ona da anlat o bu zamanın delilerini de Velilerini de çok iyi bilir cevabını verir.
Cesaretlenen Vezir, o günün imkanlarında soluğu Konya’da alır. Aşık Şemi’yi bulur. Aldığı cevap enteresandır. Hiç oyalanma. İstanbul’a geri dön git. Kırkıncı gün yatsı Namazını Üsküdar yeni Camide kıl. Bir kolayını bul yukarıya çık saklan. Gece yarısı Nısfilleyl sularında bu asrın ne kadar Velisi Delisi varsa orada toplanacaklar, iyi bak gör ve gördüklerini Padişaha anlat kurtulacaksın der.
Vezir işittiklerini aynen uygular. Kırkıncı gün yatsı namazını Üsküdar yeni Camide kılar çıkışta yukarı tahtaboşda saklanır.
Gece yarısı olur. Caminin demir kapısı gıcır gıcır açılır , ilk gelen Vezirin kızı dır bir kenara oturur. İkinci gelen Eskici Mehmet ağadır. Arkasından başka başka gelenler olur. Arkasından gelip oturan Konya da görüştüğü ve talimat aldığı AŞIK ŞEMİ dir… Saf düzülmüştür.
En son gelene merakla bakan Vezir. Gördüklerine inanamaz. Şaşar kalır. Deli diye itham ettiği Osmanlı Saltanatının Padişahı ikinci SULTAN MAHMUT HAN…
Toplantı başlar. Kuran okunur. Görüşülecek işler görüşülür. Helallaşılır.. Sessiz sedasız çıkılır gidilir.
Her şeyi görmüş ve öğrenmiş olan Vezir, Padişahın huzurundadır. Elleri göbeğinde bağlı, boynu bükük başı yere eğiktir.
Padişah sorar…
Deli kim? Veli kim? Öğrendin mi?
Haftaya Aşık Şemi, nin Kerametleri.