Hep dikkatimi çekmiştir, hılafet konusu niçin akait kitaplarında yer almıştır, rüya konusu niçin akaidin konuları arasında işlenmiştir, diye. Çünkü her iki konunun da inançla doğrudan ilgisi yok. Ancak tarih boyunca bu konular ümmeti çokça meşgul etmiş, bu konular üzerinde yanlış anlamalar olmuş, pek çok inanç fırkasının ortaya çıkmasına zemin hazırlamış.
Halbuki hılafet konusu siyasî bir konu, rüya ise psikolojik bir mesele. Ne var ki ümmet hilafet/imamet konusunda geliştirdikleri söylemlerle birbirlerini tekfîr eder duruma gelebilmiştir: İmama itaat, zalim devlet başkanına itaat, beklenen imam, yeryüzünde Allah’ın gölgesi sultan, on iki imam, gelmesi beklenen imam vb. pek çok konu tarih boyunca ilim adamlarımızı meşgul etmiştir.
Rüya konusu da öyle: Rüya ile amel edilir mi edilmez mi, rüya bağlayıcı mıdır, ilmî delil midir; rüya, gören kişi ve başkaları için ne ifade eder; peygamberimiz rüyada görülür mü, görülürse buna ne kadar güvenilir, rüyada Allah görülür mü, kim beni rüyasında görürse, gerçekten beni görmüş olur, çünkü şeytan benim suretime bürünemez, hadisini nasıl anlamak gerekir, gibi pek çok soru hep tartışılmıştır. Şimdi bu kısa yazımızda son zamanlarda yine gündemde olan rüya ile insanları yönetme meselesine cevap arayarak konuya kısaca açıklık getirmeye gayret edelim.
Rüya, insanî bir gerçektir. Kur’ân, Hz. İbrahim peygamberin, Hz. Yusuf peygamberin, Hz Yusuf’un zindan arkadaşlarının, Mısır Aziz’inin rüyalarından ve nihayet Peygamberimizin rüyalarından bahseder.
Rüyalar tersine çıkar şeklinde meşhur olan tezin aksine bu rüyaların hepsi doğrusuna çıkmıştır. Şöyle ki, Hz. İbrahim rüyasında oğlunu kurban ederken görmüş, sonunda onu kurban etmekle emrolunmuştur. Hz. Yusuf, rüyasında on bir yıldızla birlikte güneş ve ayın kendisine secde ettiğini görmüş, sonuçta on bir kardeşi, anne babasıyla birlikte kendine boyun eğmişler. Zindan arkadaşlarından biri rüyada efendisine garsonluk yaptığını görmüş, sonuçta zindandan çıkıp efendisine sâkî olmuş; öteki zindan arkadaşı rüyada, başından kuşların ekmek kaptığını görmüş, sonuçta asılmış ve başına kuşlar konmuş… Mısır Aziz’i rüyasında yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini görmüş, hakikaten yedi bolluk yılından sonra yedi kıtlık yılı gelmiş, biriktirilenleri yiyip bitirmiş… Peygamberimiz rüyasında, ashabıyla birlikte Ka’be’yi tavaf ettiklerini görmüş ve ertesi yıl umre ziyareti gerçekleşmiştir.
Dikkat edilirse Kur’ân’da anlatılan rüyaları görenler yahut yorumlayanlar peygamberlerdir. Peygamberler, vahiyle irtibatlı olan kimselerdir. Zaten rüya, mahiyeti, çeşitleri ve yorumlarıyla her zaman tartışılan bir konudur. Hangi rüyanın Rahmanî, hangisinin şeytanî olduğunu tespit o kadar kolay değildir. Rahmanî olduğu düşünülenlerin de doğru bir şekilde tabiri her zaman tartışmalıdır. Rüya tabirleriyle ilgili yazılan kitaplarda, rüyada görülen aynı şeyler için dahi birbirinden farklı hatta birbirine zıt nice yorumların yer aldığı bir gerçektir!
Bu hatırlatmalardan sonra kaynaklarımızın rüya hakkında söylediklerine bakalım: Akâid der ki: Rüya kesin ilmî delil değildir, rüya ile amel edilmez. Fıkıh kitapları, bir kimse rüyasında peygamberi görse, o da ona ertesi günün Ramazan yahut bayram olduğunu söylese, bununla amel edemez, diyerek konuyu örnekle açıklarlar.
Yukarda zikrettiğimiz Peygamberimizin rüyada görülmesi ile ilgili hadis hakkında şârihler şu açıklamayı yaparlar: Evet, şeytan peygamberin suretine giremez. Rüyasında peygamberi gören, gerçekten onu görmüş demektir. Ancak en uzun rüyalar bir dakika bile sürmez. Dolayısıyla uykuda görülen rüyaların üstünden saatlerce uyku geçtiğinden, rüya gören kimse salih/sâdık rüyasını, gördüğü gibi net bir şekilde uyanıklığına taşıyamayabilir. Bu yüzden yanlış aktarımlar olabilir. Nitekim ben rüyamda peygamberimizi gördüm, kravatlı ve sakalsızdı diyenler bile olmuştur. Demek adam, görmek istediği gibi görmekte yahut gördüğünü kendi belleğindekilerle dönüştürebilmektedir.
Öyleyse kesin bilgi kaynağı olan vahiy/Kur’ân ayetleri ve onun açılımı sahih sünnet ortada iken; akl-i selim ve beş duyu ile elde edilen doğru ve kesin bilgiler ortada iken, ne rüya ile ne ilham ile ne de başka bir şeyle amel edilmez. Bu bilgiler bağlayıcı da değildir. Dolayısıyla hiç kimse Kur’ân ve Sünnete rağmen, sıhhati tartışmalı bilgi kırıntılarıyla müminlerin saf ve temiz zihinlerini idlal etmeye kalkmasınlar.
Sadık rüyaların, bizi hayata hazırlayan muştular olduğunu, onların doğruluğunun ise ancak vahyin açıklamalarına uygun oluşu ile yahut olaylar yaşandıktan sonra tespit edilebileceğini belirterek yazımıza son verelim. Evet, peygamberimizin nübüvveti, sadık rüyalarla muştulanmıştır. Ancak gördüğü bu rüyalar, olaylar yaşandıktan sonra kesinlik kazanmıştır. Kur’ân ayetlerinin hiç biri de peygamberimize rüyada inmemiştir. Onların hepsi uyanıkken ve vahiy meleği aracılığı ile inmiştir. Kur’ân’da anlatılan rüyaların hepsi ya peygamber rüyasıdır yahut yorumlayanı peygamberdir. Vallahü a’lem.