Yeni Şafak yazarı Hasan Öztürk, 23 Haziran'daki seçimlerde Saadet Partisi'ne oy verenlerin gereğini yapacağını belirterek, "Şunu anladım. Hem Ak Parti seçmeninden “ders vermek” maksadıyla başka parti adaylarına oy verenler hem Saadet Partisi’nin önemli bir kısmı 31 Mart seçimlerinden gerekli dersi çıkarmış görünüyor" dedi.
"Proje adamı, proje adaya karşı" başlıklı yazısında Öztürk şu ifadeleri kullandı.
Ne hizmet yarışıyor ne de vaatler farkında mısınız? Eğer öyle olsa Ak Parti adayı Binali Yıldırım’ın açık ara farkla ipi göğüslemesi gerekiyor. Ne var ki anketlerde başa baş bir mücadele söz konusu.
31 Mart’ta sandığa gitmeyenlerle kararsız 3-5 puanlık seçmenin alacağı tavır 23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçiminin sonucunu belirleyecek. Aslında İstanbul’un kaderini demek daha doğru.
Peki hizmet ve vaat ekseni üzerinde oy vermeyecek olanlar neye göre karar verecek acaba?
Öfkeyle hareket edenler var. Kızgınlar yani. Neye kızgın oldukları başka bir mevzu ama o öfkelilerin gidip de sırf öfke yüzünden CHP adayına oy vereceğini düşünmek istemiyor insan.
Yine, “ders vermek” niyetinde olanlar var. Bu seçmenlerin bir kısmı 31 Mart’ta oyunu verirken “ders verdi” ve o dersin karşılığının ne olduğunu da gördü. Çalınmış oylarla “ders vermek” maksadıyla verilen oylar birleşince ortaya çıkan tablodan hala memnunlarsa sözüm yok.
SAADETLİLER BU KEZ GEREĞİNİ YAPACAK
Vicdanına güvendiğim bir ahbabım şöyle dedi. “Ramazan ayı boyunca Saadet Partililer ile Ak Partili dostlarımızla birkaç iftar yaptık. İftarda karşılıklı kavga ettik. Eteklerimizdeki taşı döktük. Sonra da genel başkanlar birbirine her türlü eleştiriyi yapabilir ama alttakilerin genel başkanlara yönelik eleştirileri sona ermeli diye karşılıklı sözleştik. Şayet bu karar hayata geçerse seçimde Saadet Partililer de gereğini yapar” dedi.
Şunu anladım. Hem Ak Parti seçmeninden “ders vermek” maksadıyla başka parti adaylarına oy verenler hem Saadet Partisi’nin önemli bir kısmı 31 Mart seçimlerinden gerekli dersi çıkarmış görünüyor.
Bir de Ak Parti kurmaylarının Saadet Partisi gibi içiçelik yaşanan diğer partilerin seçmenleriyle köprüleri atmak yerine “dinlemek” başta olmak üzere iletişime geçme konusunda bu sefer iradeleri söz konusu.
Geçenlerde görüştüğümüz Sayın Binali Yıldırım da şöyle bir cümle kurmuştu, “Bu dönemde daha çok dinliyoruz.”
İstanbul’da Ak Parti’nin oy deposu olarak görülen Sultanbeyli, Esenler, Bağcılar gibi ilçelerdeki Kürtlerin yoğunluğunu biliyoruz. O Kürtlerin, Kürt kimliğinden daha çok “muhafazakar” kimlikleriyle Ak Parti’ye yöneldiğini de…
Ne var ki daha seküler semtlerdeki Kürtlerin, kimlik siyaseti üzerinden tercihlerini yaptıkları da bir gerçek.
Hal böyleyken, 31 Mart seçim sürecinde “terörle mücadele”nin haklılığını anlatırken kullanılan dilin ya da PKK terör örgütü ve siyasi uzantısıyla ilgili eleştirilerdeki kullanılan dilin “seçmen” nezdinde neye dönüştüğünün de test edildiğini gördük.
Her ne kadar medyada görünür olmasa da Ak Parti’nin bu konuda da ileri düzeyde bir çalışmasının olduğunu görüyoruz.
“YALANDAN KİM ÖLMÜŞ” DERSEN, BİR GÜN YALANDAN BAŞKA SÖZ BULAMAZSIN
CHP adayı açısından 31 Mart’ın aksine işlerin hiç de lehinde geliştiğini söyleyemeyiz. Sebebi de bizzat şahsı.
Yalanı genel başkanı kadar rahat söyleyip, yine o yalanı olağan üstü bir pişkinlikle savuşturma becerisine sahip.
Ne var ki sinir sistemine 31 Mart dönemi gibi hakim değil. Rengi atıyor, gözü dönüyor. Ve her seferinde “Üzülüyor.”
Kim ne sorarsa sorsun ilk tepkisi “Buna üzülüyorum ama” oluyor.
Ne ki, yalandan da geri durmuyor.
En son Binali Yıldırım’a iftiraya kadar uzandı dili. İftiraya adı karışanlar tarafından anında yalanlandığında da Pazar günkü tartışma programının moderatörünü üst perdeden tehdit etti. “Bunları bilmez” dedi.
Arkasına aldığı rüzgarın önünden estiğini az buçuk gören CHP adayının, Pazar günü canlı yayında nasıl bir tavır sergileyeceğini açıkçası merak ediyorum.
Daha da merak ettiğim, hayatı boyunca proje geliştirip, proje hayata geçirmiş olan Sayın Yıldırım’ın, popülizmden başka hiçbir elle tutulur projesi olmayan proje bir adaya karşı nasıl sabredeceğidir.
23 Haziran seçiminde vaadler ve projelere göre oy verecek çoğunluğun kanaatleri çoktan oluşmuş durumda. Henüz karar vermeyenlerinse Pazar günkü performansa göre karar vereceği söyleniyor.
Buna inanmak isterim. Ama henüz inanmış değilim.
Siz ne dersiniz?