Kısa adı HİSDER olan Hikmet İlim ve Sanat Derneği tarafından Beyşehir’e tarihi gezi düzenlendi.
Konya Aydınlar Ocağı üyelerinin de yer aldığı gezide ilk durak tarihî Kızılören Hanı oldu. Selçuklu tarihi uzmanı Prof. Dr. Mikail Bayram, han ve kervansaraylarla ilgili kısa bilgi verdikten sonra 35 kişiden oluşan kafile, Yunuslar Yenidoğan’dan Sadıkhacı Köyünde bulunan ve İzmir’deki Hükümet Konağında bulunan Yunan bayrağını 9 Eylül 1922’de indirerek göndere Türk bayrağını çeken yiğit İstiklâl Savaşı gazisi Süvari Onbaşısı Ali Atar’ın mezarını ziyaret ederek ruhuna bir aşrı şerif ve Fatihalar okudu.
Eflatun Pınarı ile Hz. Mevlâna’nın gelerek dinlendiği yer olan Köşk Kaplıcası ve hamamı gezen kafile, Kıreli’nden Beyşehir Gölü kenarında bulunan Tolca’ya ulaşarak öğle yemeği ve namaz molası verdi. Yassı Belen güzergâhını takip ederek Beyşehir Gölü’nün etrafını dolaştıktan sonra Kurucuova - Gölyaka’da bulunan Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad tarafından 1235’de mimarcıbaşı Sadettin Köpek’e yaptırılan tarihî Kubâdâbad Sarayı’nı gezen kafileye, beş kısımdan meydana gelen saray hakkında bilgi veren tarihçi Mikail Bayram, on ikinci asırdaki bu yapının son derece muhteşem olduğunu fakat günümüze harap bir halde ulaştığını belirterek Küçük Sarayın içerisinde Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad ve mimarcıbaşı Sadettin Köpek’in öldürülüşüyle ilgili önemli açıklamalar yaptı. Alâeddin Keykubâd’ın tabiatı çok seven bir insan olduğunu ve gittiği yerlerde hoş manzaralarla karşılaştığı zaman yapılar yaptırdığını kaydeden Bayram, “Kayseri’de Erkilet tepelerinde gölün kenarında ve Erciyes Dağını bütün heybetiyle gören bir yere Keykubâdîye Sarayını yaptırıyor. Beyşehir Gölü kenarında gezinti yaparken burayı da çok beğenmiş ve sarayın mimar başısı olan Sadettin Köpek’e bir saray yapması emrini vermiş. Keykubad, Alanya’da da tepeye çok güzel bir saray yapmış. Kaş bölgesinden hristiyan bir heyet Alaeddin Keykubat’a gelmişler ve Olimpos Dağının böğründen bir ateş çeşmesi çıktığını söylemişler. Keykubat bizzat gidip Antalya’daki o Olimpos Dağını gördükten sonra buraya da bir saray yaptırmış. Kışları ya buraya, ya Alania’ya ya gider ve devleti oradan yönetirdi.” dedi.
“SADETTİN KÖPEK KÜRT KÖKENLİDİR”
Saraya gelen ilim adamlarıyla ilmi muhasebelerde bulunan Alaeddin Keykubad’ın, saraya gelen dönemin çok tanınmış ilim adamlarından Necmeddîn Dâye ile de görüşerek yazdığı Mirsâd-ül-İbâd adlı eserini mütalaa ettiğini belirten Bayram, Sadettin Köpek’in nasıl öldürüldüğü hakkında da şu bilgileri verdi:
“Selçuklular devrinin çok despot ve merhametsiz emiri var. Sadettin Köpek diye bilinir. Köpek onun gerçek adıdır. Köpek o hayvanın adı olarak anılmamalı. O hayvanın adı Türkçede ‘it’tir. Köpek sadık demektir. Sadettin Köpek de Konya’nın yakınlarında Zazadin Kervansarayını yapan adamdır. O kervansarayın kitabesinde de adı; “Sadettin Köpek bin Muhammed” olarak geçiyor. Buradan da anlaşılıyor ki adamın adı Köpek’tir. Sadettin Köpek Selçuklu sarayının görevlisidir amma bir ölçüde Kürt kökenlidir. Fakat daha çok İranî çevrelerle çok yoğun bir ilişki içerisindedir. Alaeddin Keykubad’a Kayseri’de suikast düzenleyen ekibin başında Sadettin Köpek vardı. Erkilet tepelerinde bir gün ava çıkmışlar ve Alaeddin Keykubat’ın avladıkları avları saraya teslim etmişler. Sadettin Köpek de saray mutfakbaşısı olan Taceddin Ali adında bir adamı ayartarak o avlanan kuşların eti pişirliyor ve Keykubat’ın yiyeceği kuş etine siyanür damıtıyorlar. Ve Alaeddin Keykubat’da o akşam yemeğinde eti yedikten bir müddet sonra kendisinde şiddetli bir sancı başlıyor. Sancıyla birlikte kendisinin zehirlendiğinin farkına varıyor. Çektiği büyük ağrı ve sancılardan sonra kan gelmesiyle sabaha karşı da vefat etmiş. Keykubat’ın bu şekilde öldürülmesinden sonra Selçuklu sarayının ve bütün müştemilatının bütün yetkilerini bu Köpek ele geçiriyor. Alaeddin Keykubat’a yakınlığı olan devlet adamlarını da çeşitli hilelerle öldürtüyor. Çeşitli bahanelerle yüksek devlet adamlarına da suikastlar düzenliyor ve çok sayıda devlet memurlarını da katlediyor. Köpek, Şehzade İzzeddin Kılıçarslan ve annesini de yakalatarak öldürtmüş. Alaeddin Keykubat’ın küçük oğlu (Rukneddin) ve kızı vardı. Alanya’da bulunan Hüsameddin Aktaş adındaki emir, Sadettin Köpek’in bu çocukları da öldüreceğini bildiği için bir gemiyle bu iki çocuğu Mısır’a kaçırıyor. Köpek, çocukların kaçıran Emir Hüsameddin Aktaş’ı da orada katlediyor. Bu despot adam bir hikâye uyduruyor. Benim annem genç kız iken Selçuklu sarayına gelmiş, Selçuklu Hükümdarı 1. Gıyaseddin Keyhüsrev annemi sarayda tutmuş, annemle ilişki kurmuş ve annem ondan hamile kalmış. Fakat annem hamileliğini gizlemiş, o sırada Muhammed adında birisiyle de evleniyor ve böylece ben, o sultandan dolayı olan hamilelikten dünyaya geldim. Ben sultan ailesinden birisiyim. Ondan sonra Selçuklu tahtını ele geçirmek için planlar kuruyor. En sonunda da Alaeddin Keykubat’ın büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i gözüne kestiriyor ve o sultanı da katletmenin planlarını yapıyor. Gıyaseddin’i de katletseydi kendisini Selçuklu Sultanı ilân edecekti. Çünkü ben hanedan üyesiyim, sultanın gayrı meşru oğluyum diyor. Bunun da sürekli olarak propagandasını yapıyor.
Birileri Gıyaseddin Keyhüsrev’e haber veriyorlar. Sadettin Köpek bu kadar adamları öldürdü, sıra sana geliyor. Seni de öldürüp kendisini sultan ilan edecek diye bu durumu Gıyaseddin’e bildiriyorlar. Gıyaseddin Kubâdâbad Saraı’nda tatil yaparken Sadettin Köpek’i, devletin önemli işleri var sensiz kararlar almak mümkün değil diyerek saraya davet ediyor. Burada Sadettin Köpek’e bir suikast planı kuruyor. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bayraktarı olan Fahreddin Arslan Doğmuş’un başkanlığında bir suikast timi kuruyor. Yemek salonunun sağ ve solundaki odalara adamları yerleştiriyor. Konya’da bulunan Sadettin Köpek’e mektup yazarak saraya davet ediyor. Köpek geliyor, onu iskelede karşılıyor ve Köpek’in koluna girip Küçük Sarayın yemek salonuna kadar ona eşlik ediyor. Bu salonda yemek yiyorlarmış. Sultan da sürekli şekilde kadehleri devamlı Köpek’in önüne itiyormuş. Köpek de Sultan’ın ikramı diyerek kadehleri deviriyormuş. İyice sarhoş olduktan sonra suikast timi birden bire salona girerek Fahreddin Arslan Doğmuş, safranın başında Sadettin Köpek’e bir ağır bıçak darbesi indiriyor. Ağır yara almış olmasına rağmen kendisini kaybetmiyor ve mutfağa kaçıyor. Mutfaktaki işçiler de kendisini delik deşik ederek öldürüyorlar. Böylece Selçuklu Devleti, Sadettin Köpek’i öldürtmek suretiyle büyük bir tehlikeyi atlatmış oldu. Köpek’in yanında bulunan 8 ileri adamı da burada katledildiler. Cenazeleri de Konya’ya götürüldü ve Sadettin Köpek’in cesedini de Kılıçarslan Köşkü’nün oradaki büyük kemere, devlete hainlik yapanların akıbetinin ne olduğu görsünler ve ibret-i âlem olsun diye sallandırıyorlar. Bu arada vatandaşın biri cesedin altından geçerken ip kopuyor ve vatandaş o cesedin altında kalarak can vermiş.”
Sadettin Köpek’e türbe yapılmadığını ve it ölüsü gibi götürülüp bir yere gömüldüğünü belirten Bayram, Ilgın’da bulunan kümbbete yatan adamın Sahip Ata Fahreddin Ali’nin kızından torunu olan Sadettin adında bir adam olduğunu, Sadettin Köpek’le bir ilgisi bulunmadığına dikkati çekti. Gezi kafilesi, ahşap sanatının inceliklerini taşıyan ve dünyada eşi benzeri az olan Eşrefoğlu Camii ve Külliyesini gezdikten sonra göl kenarında akşam çayını yudumlayarak Konya’ya geri döndü. Hisder sekreteri Muzaffer Tulukcu ve Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, gezinin son derece verimli geçtiğini ve Beyşehir’deki tarihi eserleri yerinde gördüklerini belirterek Prof. Dr. Mikail Bayram’a teşekkür ettiler.