Gençlik dönemimin bir bölümünün geçtiği mekanlarda, o yıllarda pek önemini anlayamadığımız, ancak zaman içinde değerini anlamaya çalıştığımız bir bilim adamımız da hiç şüphesiz Konyada Stadyum ve Şato Form arasında türbesi bulunan Sadrud-din Konevi hazretleridir. Halk arasında Sadreddin Konevi ya da Konevi olarak da bilinen bu filozofumuz Anadolu Selçukluları döneminde Şam ve Konya olmak üzere iki ayrı kültür kentinde yaşamış, eserler vermiş ve düşünce hareketi başlatmıştır.
Liseli yıllarımızda Konevi Türbesinin yanından geçerdik. Okulumuz bu türbeye yakındı. Bazı insanların mezar başında dua okuduklarını görürdük.
Ancak, o günlerde gündemimize memleket elden gidiyor, ülke işgal edildi edilecek gibi suni sloganların hakim olmasından büyük Selçuklu filozofu Sadrettin Koneviyi anlamaya vakit bile yoktu. Kavgalar, gürültüler ne okumaya zaman bırakıyor ne de etrafımızdaki değerleri tanımaya fırsat veriyordu. Mahalleler, hatta sokaklar bölünmüştü
Stadyum, tenniskort, istasyon, zafer, şato forom, anıt hareketli şehir birimleriydi...
Gerçi o yıllarda ve Oniki Eylül hareketinden sonra da bir müddet devam eden KONEVİ isimli dergiden, hem Sadrettin Konevi hakkında hem de diğer Anadolu evliyaları hakkında az da olsa bilgi sahibi olmuştuk. KONEVİ dergisinin ilk sayılarında o günlerde sendikacı olan Erdoğan Aslıyücenin kaleminden Somuncu Baba, Ahi Evren, Abdal Musa, Geyikli Baba, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve diğer manevi mimarlarla tanışma imkanı bulmuştuk.
Aslıyücenin bu makaleleri bizi, yani onaltı, onyedi yaşındaki gençleri büyülüyordu. Manevi dünyamıza hitap ediyor, adeta güç ve enerji veriyordu. Sözkonusu evliyalarda olağanüstü haller, mesela Geyiklerin üzerinde savaşmak o yaşta bize çok farklı duygular yaşatıyordu. Sanki metafizik aleme duyulan ilgi, özlem ve o gizemliği aralamak bize zevk veriyordu. Ama bütün bunlara rağmen o gülerde, o yıllarda Sadrettin Konevinin kim olduğunu ne derinlemesine merak ediyorduk ne de araştırma eğilimine giriyorduk. Aynı olayı Mevlana Celaleddin-i Rumide de yaşadım desem yalan olmaz. Mevlana ismiyle henüz beş altı yaşındayken, bir kış günü, dedemlerin evinin arkalarında, deli Hüseyin lakabıyla anılan bir zatın gecenin bir vaktinde Ya Mevlana haykırışlarıyla tanışmıştım. Sonra orta okula devam ederken Köyden tutulan bir otobüsle grup halinde katıldığımız Şeb-i Arus törenleriyle Mevlana ismi bende pekişmeye başlamıştı. Ve liseli yıllarımızda Konevinde olduğu gibi Mevlanada da, onun kim olduğu, ne düşündüğü, niçin tüm dünya kentlerinden insanların akın akın Konyaya geldiklerini, Aralık ayının üçüncü haftası neden Konyanın kalabalık olduğunu kendi kendime sormuyordum.
Sonraki yıllarda da Konevi ismi hep beni meşgul etti. Türk İslam Filozofları adlı kitabında Nihat Keklik, Sadreddin Koneviyi de ele almıştır. Artık nerede Konevi ismini duysam, Konevi hakkında daha fazla bir şeyler bilmeyi, öğrenmeyi arzu eder hale gelmiştim.
Hatta üniversite son sınıfta okurken, Güngör Konevi ismiyle haftalık yazılar yazdım ve yayınlamıştım.
Artık her Konyaya gelişim daha farklıydı benim için. Zira kentte Selçuklu ve Osmanlıyı, hatta global düşünceyi etkileyen iki fikir ocağı bulunuyordu.
Her ne kadar Konevi hazretleri Mevlana hazretleri kadar ismi duyulmamış olsada, litaratürde Mevlana Konyada Celaliye fikir ve düşünce haretekini, Konevi ise Ekberiyye fikir ve düşünce harekeni başlatmışlardı.
Bilindiği gibi Sadrettin Konevinin annesi meşhur bilim ve düşünce adamı Muhiddin İbn-i Arabi ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sıradan bir evlilik olmayan bu olay, Konevi hazretlerinin başta felsefe olmak üzere diğer alanlarda Ibnül Arabiden müthiş derecede faydalanmıştır. Uzun süre üvey babası İbn-i Arabinin yanında okuyan Konevi, İbni Arabi düşüncesini anlayıp, kavrayıp ve hatmettikten sonra beraberinde önemli kitaplarıyla Konyaya dönmüştür. Artık Konevi Konyada tabele yetiştirecektir. Kitaplar yazacaktır. Devlet adamlarına, bilim adamlarına eleştiriler yapacaktır. Yetiştirdiği öğrenciler diğer insanları aydınlatacaktır. Artık Konyada Mevlana ile birlikte Konevi düşünce hareketi başlamıştır. Her iki okula şehir dışından sayısız öğrenci gelip okuyacaktır. Velhasıl Konyada o dönemde kültürel hareketlilik başlamıştır.
Bu yıl, bu duygu ve düşüncelerle tekrar, Koneviyi ziyaret etme imkanı buldum. Gösterişten uzak, gayet mütevazı türbesi, sımsıcak mescidi, güzel bahçesi, avlusu, hemen yanıbaşında akan tatlı suyu bütün haşmetiyle insanları etkilemeye devam ediyor. Bu ziyaretim esnasında yalnız değildim. Yedi yaşındaki oğlumu da götürdüm. Çok geç tanıdığım Sadrettin Koneviyi oğlum erken tanısın ümidiyle