16 Nisan referandumunda evet çıktıktan sonra Türkiye’nin seçim sistemi ve seçmen modellemesi de doğal olarak değişecek. Bu modellemenin oluşturduğu zemin, 16 Nisan’da evet oyları % 51,5 da olsa %70 de olsa bileşenleri itibariyle değişmeyecekti. Yani mesele evet’in yüzde kaç ile geçtiği değil, geçip geçmediğidir. Hangi oranla geçerse geçsin eski sisteme göre çok daha zengin bir bloğun ikna edilip, neredeyse tüm seçimlerde ikna edildikleri bu zeminde tutulması gerekiyor. Bu yönüyle de siyaset, hem dilini zenginleştirmek hem de performansını arttırmak zorundadır.
Parlamenter sistem diye adlandırılan ama özü itibariyle vesayet sistemine çok açık bir duruş oluşturan yapı, 16 Nisan itibariyle artık Türkiye için işletim sistemi olmaktan çıkarıldı. Yeni sistem, ne CHP’lilerin anladığı gibi ila ahir onları iktidar olmaktan uzak tutan, ne de kimi Ak Partililerin zannettiği gibi Ak Parti'ye kayıtsız, şartsız ve süresiz iktidar imkânı veren bir sistem. Bilakis iktidar olmak isteyene bir uzlaşma dayatan ve küçük yüzdelerle kendi başına bir anlam ifade etmek isteyenlere de bütünde buluşmayı teklif hatta mecburi kılan bir sistemdir.
O sebeple de siyaset, Kasım 2019 başta olmak üzere bundan sonra yaşayacağı tüm seçimlerde sistemin dayattığı konsensüsün alt yapısını oluşturmak ve bu alt yapıyı tüm tarafları kuşatıcı bir kimliğe büründürmek zorundadır. Burada bu sistemi kullanan tüm ülkelerde olduğu gibi doğal bir ikiye bölünmüşlük ve temel değerlerde ayrışmış iki taraflılık oluşacaktır. Çünkü bu sistemin özü itibariyle bize teklifi budur.
Ama ne sol siyaseti temsil eden ve oransal olarak % 35-40 bandında bulunan kesim ne de sağ, muhafazakâr, İslamcı bir anlayışın mensubu bulunan ve % 60-65 aralığında olduğu tahmin edilen sosyoloji bu oranların değişmez sahipleri değildir. Her iki blokta teklif ettikleri değerler üzerinden ikna ettikleri kitleler kadar oransallarında kayıp ve kazanç yaşayabilirler. Bu da iktidarın her seçimde el değiştirmesi ihtimali demektir. O sebeple kendi adıma CHP’nin 16 Nisan referandumunun iptali için gösterdiği çabaya şaşıyorum. Bu çabasını halkı anlamak ve ortak bir dil, duruş geliştirmek olarak değerlendirse, iptal üzerinden üretmeye çalıştığı iktidara çok daha yakın olabilir.
Görünen o ki, evet cephesini oluşturan kesim, hem siyasi duruş hem de söylem olarak yenilenmek durumundadır. Bu kesimi oluşturan bireylerin, toplumların neye inanıp neyi yaşadıklarından bağımsız olarak bir ortak alan oluşturma mecburiyeti doğmuştur. Bu sistemde belki de dikkat edilmesi gereken en önemli konu, bireysel siyasi duruşumuzla kamuya yönelik tekliflerimizin farklılaşması olacaktır. Yani ortak alanı oluşturan kesimler, iktidarı farklılıkları üzerinden değil, mutabık kaldıkları değerler üzerinden kazanacaklar ve korumaya devam edeceklerdir.
Süreçle iktidara talip bu iki cephenin farklılaşmaları aynen ABD’de olduğu gibi ideolojik temeller üzerinden değil, bu temellerin toplumsal yansımaları üzerinden gelişecek. Muhtemelen sağ, muhafazakâr, İslamcı blok diye isimlendirdiğimiz kesim, kendi dünyalarında tonları birbirine yakın gibi duran bu üç rengi ayrı ayrı inanıp yaşarken, siyasete dönük yansımalarında karşılıklı fedakârlık yapıp iki ton açıl, iki ton koyulaş mantığıyla “muhafazakârlık” ortak paydasında buluşmak zorunda kalacaklar. Aynı şekilde sosyal demokrat, sol ve Marksist çizgi de, üretmek zorunda kalacakları milli bir “sol” söylemde birleşmek durumundalar.
Bu iki kesim, belki dini inançlar üzerinden değil ama, inançların yansıdığı alanlar olarak vergiden, kazanca, ekonomiden, sosyal hayata, sağlıktan, dış politikaya, eğitimden adalete ve hatta idam konusuna bakışına kadar hâsılı birey ve topluma temas eden tüm konulardaki farklılıklarını ortaya koyacaklar. Söylemdeki inandırıcılık ve uygulamadaki yansımalar bu iki yapıdan birisine iktidar olma şansı verecektir. Öyle ki yeni sistem uzun ve kalıcı bir iktidar için, CHP'nin söylediğinin tam aksine tek adam, tek ideoloji yerine, kolektif düşünce, ortak payda ve ideolojik arınmayı mecbur kılıyor. Bunun doğru ya da yanlış olduğu ayrı bir bahis olmakla beraber bir mecburiyet olduğu inkarı zor bir gerçektir.
Kasım 2019 gelmeden yapılacak en iyi şey, sağ, muhafazakar, islamcı bloğun buluşacağı "muhafazakar" zemini düzgün oluşturmaktır. Bu zemin ne kadar kuşatıcı ve sahici olursa üzerinde gelişecek siyasette o kadar uzun soluklu olur. Bu ister kabul edelim ister etmeyelim siyasal sitemin dayattığı sosyolojik bir mecburiyettir.