Unutmadığım bir anımla başlamak istiyorum. Seksenli yılların sonuna doğruydu. Köyümde bir zehirlenme vakıası olmuş ve zehirlenen kişinin acilen hastaneye ulaştırılması gerekiyordu. En yakın hastane bozkır da orası da 17 km uzaklıkta. Köyde ne bir araç var, nede iletişimi sağlayacak telefon. İmdadımıza yetişecek tek araç yakın kasabada yolcu taşıması yapan minibüs… Ona da haber vermek için üç kilometrelik mesafeyi yaya gitmekten başka çare yok. Oda köyde bekliyorsa yok başka bir yere gittiyse vay ki vay halimize.
3 km yolu hiç durmadan koştuğumu hatırlıyorum. Allah’tan araç köyde imiş ve minibüsle köye döndük ve hastayı alarak Bozkır’a ulaştırdık.
Yıl 2009 ve köy aynı köy ve ben Seydişehir’de ikamet ediyorum. Seydişehir’e 35 km uzaklıkta… Geçtiğimiz gün babamın hastalandığı haberi üzerine yüzlerce kez gittiğim köye en hızlı yolculuğumu yapıtım. Kalp rahatsızlığı olmasından dolayı endişeliydim. Vakadan haberdar olan 112 acil servisi tarafıma telefonla ulaşarak tam adres aldı ve hemen çıkacaklarını söylediler. Ve ambulans köye acı acı siren çalarak geliyor ve köyde yapılan ilk müdahalenin ardından Bozkır Devlet Hastanesi’ne ve yapılan ilk müdahaleden sonra en kısa sürede Konya Meram Tıp Fakültesi Hastanesi kardiyoloji bölümün ulaştırılarak tedavisi yapılıyor.
Şimdi düşünüyorum. Nereden nereye! Haberleşmenin bile sağlanamadığı bir dönemden bir telefonla tam donanımlı ambulans vatandaşına hizmet veren bir Türkiye’ye... Ülkemiz için övünülecek bir başarıdır. Bizlerin de bu hizmeti bizlere sunanlara teşekkür etmekten başka çaremiz yok sanırım…
….
Sayın başbakanımızın Davos’ta yazdığı o bir dakikalık tarihi duruş, gündemdeki bir numaralı yerini korumaya devam ettiği gibi, İçimizde ne kadarda çok uşak olduğunu bize göstermeye yetti de arttı bile.
Emperyalist ülkelerin baskılarına boyun eğmeyi marifet sanan uşak karakterlilere bu aziz millet ne zaman ders vermeye kalksa “nankör millet, aptal insanlar” olarak hakaret etmekten öte gidememişlerdir. Şimdide aynı vazifeyi ifa ediyorlar.
Tarih boyunca ülkesi, vatanı, milleti için her türlü fedakârlığı yapan gözünü kırpmadan cepheden cepheye koşan, canı, malını vatanı, milleti için veren ve her zamanda vermek için hazır bekleyen aziz milletin evlatlarına sürekli olarak “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” olarak hakaret etmeyi kendilerine görev addediyorlar.
Ama bir şeyi unutuyorlar. Ülkem insanı değiştir artık. Bu gerçeği göremeyenlerin ise sahibinin şatosundaki demir parmaklı kapalı süslü pencerelerden çemkiren çeşitli renklerdeki finolar gibi kenarda kaldıklarının da farkında değiller... .
Toplum bu günkü şuura geldiyse fildişi kulelerden çemkirererek yaşadığı ülkenin insanlarına hakaret etmeleri toplumu hiçe saymaları küçümsemelerinin büyük katkısı olmuştur. Ben derim ki siz çemkirmeye devam edin ne kadar çok çemkirirseniz bu millet o kadar çok bilinçleniyor ve siz yok oluyorsunuz.
…
Son zamanlarda siyasi manevra kabiliyetinde hareketlilik aynı şuna benziyor: İflas etmiş bir müstecirin tüm kuralları hiçe sayarak kendini kurtarmaya çalışması gibi… Ahir ömründe bir türlü iktidarı gelemeyen zihniyet sürekli yalpalayıp duruyor. Dün darbe çığırtkanlığı yaparak, ertesi gün yirmi sekiz şubata destek olarak, bugün Ergenekon’un avukatlığına soyunarak sürekli bir yerlere tutunmaya çalışıyor. Ama nafile en son olarak sürekli hakaret ettiği küçümsediği ve karşılarına barikatlar kurduğu insanların karşısına bir aldatmaca ile çıktığı kısa sürede anlaşılıveriyor.
Ee kardeşim biz başında söyledik bunlar size değer verdiklerinden değil sadece bitişlerini uzatmak için iki yüzlülüklerinden dolayı size böyle davranıyorlar.
Değilse bu ülkede örtünmenin geri kalmışlığın nedeni olduğunu söyleyebilirler mi?
Aylar önce toplu olarak rozet taktıkları insanlara geri kalmışlık simgesi olduğunu söyleyen bu zihniyet değil mi?
Konu ile ilgili olarak aklıma bir şey geldi sormadan edemeyeceğim buna ve bunun gibi düşünenlere. Örtünmek geri kalmışlığın simgesi diyorsunuz ölçünüz bu ise o zaman en ileri insanlar Afrika’nın bilmem neresinde anadan üryan dolaşan yerliler en ileri demek midir?