Aşk deyince kalem elden düşüyor, diyen güzel adamlar dünyadan gideli beri sanki devran başka türlü dönmeye başladı. Aşk bir duygu olmaktan çıkıp, yapılan bir şey gibi algılanır oldu. Dün sevgili olanlar bugün birbirlerinden nefret eder hale gelebiliyorlar. Keşke onu hiç görmeseydim, cümlesini kurabiliyorlar. Oysa gerçek aşkın mayasında böyle şeyler yoktur. Zaten bugün böyle mayalanmak istendiği için aşkın yoğurdu ayran kıvamına gelmiş görünüyor. Ki ayranın bile bir güzelliği varken, günümüzün aşkları sulandırılmış aşlar gibi tatsız tuzsuz bir hal almış durumda.
O çok ünlü eski Love Story filminin sonunda filmin kahramanı şöyle bir saptama yapıyordu: “Aşk hiçbir zaman pişman olmamaktır” Bence yüreğin kararları yargılanmamalı. Sadece yüreğe hakikatin nefesi üflenmelidir ki seçimlerini haramdan, saçmadan ve de süfliden yana yapmasın. İyiyi, güzeli ve doğruyu seçtikten sonra da pişmanlık duymak mümkün olmaz zaten.
Ve aşk, mutlaka elde etmek, dokunmak, menzile varmak değildir. Bazen insan hiç dokunmadığı bir hayale ömrünü adayabilir. Bazen insan yolun sonunda varacağı menzilden çok yola zamanını harcayabilir. Bazen insan sevgilinin mutluluğu için sevgiliden vazgeçebilir. Aşk, yürek dağının zirvesinde açan nadide bir çiçektir. O güzelliğini, bu erişilmezliğinden ve yabani cazibesinden alır. Canı tatlı isteyenlerin girip karnını doyuracağı bir lokanta değil, tatlı canından vazgeçebileceklerin oturabileceği bir tahttır aşk.
Aşk, insanı toyluktan bilgeliğe, çiğlikten yanmışlığa, taşımıyorsa, o aşk tedavüle sürülmüş sahte bir para gibi olmuştur, onun sahteliğini anlayana kadardır hükmü, bu anlaşılınca derin aldanmışlık insanın içini yakar. Bunun anlaşılması ise aslında çok kolaydır, gerçek parayı nasıl güneşe tutunca içindeki filigrandan anlarsak, gerçek sevgiliyi de gözlerine bakınca içinde beliren samimiyetinden anlayabiliriz. Ama önce kendimizin sahtelikten çıkıp gerçek olmamıza bağlıdır bu.
Aktüel bir yaklaşımla kadim bir duyguya ulaşmamız mümkün değil. Kadim duyguya ulaşmak için de dedelerimizin, ninelerimizin gönlüne girebilmeli ve onların irfanını anlamamız gerekir. Aşkı, çağın kirletilmiş derelerinden çıkarıp, hakikatin pak pınarlarında yıkamamızla kurtarabiliriz ancak. Aşkı kurtardığımızda ise kendi büyük kurtuluşumuz gerçekleşecektir.
ESKİ TÜFEKTEN AŞK KURŞUNLARI
Aşk zorlu bir yol dedi yaşlı adam
Sanki gözlerinde bir kadın belirdi
En usta dalgıçtan daha derin daldı gözleri
Sanki uçurumlardan aşağı bakıyordu
Göz pınarları kurumuştu ama
Yüreğinden kıpkırmızı seller akıyordu
Peki sevmeyelim mi amca? dedi genç adam
Pervasızdı sorusu da gönlü gibi
Sevmeyin diyemem diye cevapladı yaşlı adam
Hatta sevgisiz yaşanmaz, mutlaka sevin ama
Neyi göze alacağınızı bilin, yolu bilin, menzili bilin
Mutluluğa olduğu gibi acıya da katlanın
Sevmeyin der miyim hiç evlat?
Elbette sevin, pervaneler gibi kanatlanın
Ben ışığa bir tünelin içindeysem koşarım
Bir ateşin ucundaki aleve niye uçayım amca?
Ah oğul ah, aşk için yakamayacağın bir canı
Bir ömür kendine niye yük edeceksin ki?
Hayatı size yanlış anlattı bu çağdaş akıllılar
Aşkı da elbet bilemezsiniz
Biz eski kafalılar yari silemeyiz gönlümüzden
Sizse teninizden hazzı silemezsiniz
Sevgiyle kalın.