Ramazan orucu Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinin ikinci yılında farz kılındı. İşte o tarihten itibaren Müslümanlar her yıl ramazan ayının gelmesiyle birlikte manevi bir iklimin havasını teneffüs etmeye başlarlar. Hayatları değişir. Atâlet yerine hareketlilik gelir. Evvelâ, iç dünyalarımızda bir hazırlık başlar. Gönüllerimizde başlayan arınma duygusu, evlerimize, iş yerlerimize, sokağımıza ve çarşılarımıza, kısaca hayatın her alanına taşınır. Hem irfanî hayatımızda ve hem de ekonomik hayatımızda bir canlanma, bereketlilik meydana gelir.
Din dilinde oruç, ibadet niyetiyle, ikinci fecirden yani, tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsel yakınlıktan nefsi men etmektir.
İmsâk ise, nefsi orucu bozan hallerden men etmek anlamına gelir. İmsâk vaktinin girmesiyle birlikte, oruç süresi ve o zaman diliminde yasak olan şeyler başlar.
İmsâk kavramının zıddı, iftardır. Hiç oruç tutmamak bir iftar olduğu gibi, güneşin batmasından sonra da orucu açmak da bir iftardır. Akşam ezanı okunur okunmaz akşam namazından önce, iftarımızı açmak, dinimizde güzel bir davranış olarak kabul edilir.
İnsanın hayatında yaptığı bazı maddî ve manevî fedakârlıklar vardır. Bunlara “değer biçmek” imkânsızdır. O, madde ile ölçümü mümkün olmayan ancak yaşanarak manevî anlamda anlaşılan bir durumdur. İşte, sırf Allah emrettiği için O’nun hoşnutluğunu kazanmak adına tutulan oruç görevinin bittiği anda yapılan iftar ânı bu hazzın, bu coşkunun tarifi mümkün olmayacak bir düzeyde yaşandığı bir zaman dilimidir. Hz. Peygamber (A.S): “İnsanlar, vakti gelince iftar etmekte acele ettikleri müddetçe, hayırlı olmakta devam ederler” buyurmuşlardır. Bizzat Hz. Peygamber, önce iftar edip, sonra da akşam namazını kılmışlardır. İftarı acele etmek, namazı iftar sonrasına bırakmak da Onun bir âdetidir.
Hz. Peygamber (a.s), akşamleyin iftar açarken şu duâyı yaparlardı: “Allah’ım! Senin hoşnutluğun için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim, senin rızanla orucumu açtım, Ramazan-ı şerîf ayının yarınki günü orucuna da niyet ettim. Artık benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla. Ey bağışlaması bol olan Rabbim! Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet gününde bağışla!” Bu şekilde duâ edilmesi peygamberimizin sünnetidir. Biz de bu sünnete uygun bir şekilde duâ etmeliyiz.
İftarı, varsa hurma gibi tatlı bir şeyle, yoksa su ile açmalıyız. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde: “Sizden biriniz iftar ettiği vakit, hurma ile iftar etsin. Çünkü hurma berekettir. Hurma bulamayan da su ile iftar etsin. Zira su temizleyicidir,” buyurmuşlardır.
Geceleyin oruç için yenilecek yemeğe de “sahur yemeği” adı verilir. Bu konuda Hz. Peygamber (a.s), “sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır” buyurmuşlardır. İnsanın, ertesi günü bedenî ve fikrî açıdan güçsüz ve zayıf düşmemesi için sahura kalkıp, helâl olan bir şeyler yiyip-içmesi, güzel dinimizde tavsiye edilmiştir. Bir başka hadiste sevgili peygamberimiz: “Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucu arasındaki fark, sahurda yemektir” demişlerdir. Unutmayalım ki, sahur kelimesiyle seher kelimesi aynı kökten gelir.
Ne mutlu sahurları, seherlere ayarlı olanlara!..