Telefonda konuştuğum AK Partili Milletvekili arkadaşıma,
Allah’ınızı severseniz siz mecliste ne iş yaparsınız? Diye sordum.
Salih Kapusuz’un kolunu takip ederiz dedi.
Peki, CHP’liler ne yapar? Dedim.
Onlarda Salih beyin kolunu takip eder ama bir farkla, eğer Salih bey kolunu kaldırmışsa onlar kaldırmaz.
Yukarıda zikrettiğim anekdot Vakit Gazetesinden Hüseyin Üzmez’in köşesinden alınmıştır. Konu Hüseyin Üzmez tarafından bir ironi şeklinde işlenmiş olmasına rağmen, bana göre vahim bir tablonun görüntüsünü ele vermektedir. Çünkü demokrasinin kalesi olarak gösterilen Meclis, bireylerin kollarına kilitlenmiş yüzlerce takipçi gözün sahibi vekiller tarafından doldurulmuştur.
Bu vekiller, seçim zamanı kendi bölgelerinden bin umutla uğurlanmış. Onlar da Ankara’ya bu bin umutların manevi desteğine sahip bir umutla gitmişlerdir. Ankara’nın kendi iç dinamikleriyle çatışmayı göze alamayan bu elleri çantalı, koltuk altları dosyalı baylar, seçim bölgelerinden Ankara’ya taşıdıkları umutları, çoğu zaman Ankara il sınırında, bazense Meclis koridorlarında kaybetmişlerdir.
Salih Kapusuz’un koluna kilitlenmiş bir demokrasi anlayışı ya da yönetim şekli veya yasama faaliyeti, demokratik teamüllere pek aykırı görülmese de Ankara’ya umutları ile taşınan vekillerin bir kısmına ağır gelse gerek. Kendilerine Salih Beyin kolunu takip etmenin ağır geldiğini düşündüğümüz vekiller de bu kalenin içindeki seçilmiş insanlar olarak bu anlamda bir sorgulama yapıyorlardır. Çünkü bu vekiller, Türkiye coğrafyasının farklı bölgelerinden, farklı lehçelerinden ve hatta farklı dillerinden temsilciler olarak orada bulunmaktadırlar. Bu farklılıkların eriyerek bir kolda sütun haline gelmesi ne onlar ne de onları gönderenler açısından beklenen ve tavsiye edilen bir sonuç değildir.
Yukarıda zikredilen anekdot ve benzeri yaklaşımlar bana ülkemdeki gündem kilitlenmelerinin ipuçlarını vermektedir. Zira ülke çoğu zaman, insanının meşgul olduğunun çok ötesinde şeylerle uğraştırılmakta, at başı takip etmek zorunda olduğumuz fakat esasında bizi pek de ilgilendirmeyen konularla haşır neşir olmaya icbar edilmektedir.
Bunun belki de en temel sebebi çok sesliliğin tanımı olarak gösterilen Demokrasinin aslında farklılıkların filtre edilerek tek sese dönüştürüldüğü bir borazan haline getirilmesidir. Bu sadece bize has bir problem olmayıp dünyanın her tarafında karşılaşabileceğimiz bir durum. Çünkü ben bunun şahısların ya da partilerin değil, demokrasinin ayıbı olduğuna inanıyorum. Demokrasi kullanıldığı hiçbir yerde tamamlanmış bir mutluluk sunmamıştır sunamamıştır. Kendi halklarına sunduğu mutlulukları ise başka toplumların mutsuzlukları ile oluşturmuştur. Aslolan, uygulama açısından değiştirilebilirlik özelliği oldukça yüksek olan demokrasinin değişkenlerini, halkın lehine kullanmaktır.
Halkın temsilcilerini topladığınız mekânlarda, temsilcilerin söz hakkının, kararların onaylanması sürecine dönüştürülmesi ve mutabakata varılmış görüntülerin verilmesi katılımın tamamlandığı anlamına gelmiyor. Bunu yönetenler de yönetilenler de çok iyi biliyor.
Oyun, halkın menfaatleri dikkate alındığı sürece iyidir. Yoksa kestiğiniz cezalar ödenemez durumlara gelmişse demokrasi oyunu sahnede fazlalık olarak gözükür.
Not: Bu yazı, yazarın www.memeleket.com.tr’de 03.09.2005 tarihinde yayınlanan yazısının tekrar yayınlanmasıdır.