Şam Babası

Esat Çoğal

“Babanızı nasıl anlatırsınız” desem cevabınız ne olurdu? Koruyucu, işkolik, ailesiyle ilgili, ilgisiz, huysuz, duygulu ama sevgisini fazla göstermeyen vb… Sizlerin babalarınız nasıldır bilemiyorum. Fakat benim babamın koruyucu, güçlü, ailesine düşkün, misafir seven, hizmetkâr, her işini kendi yapan, kimseden lafını esirgemeyen, aynı zamanda nasihat ederken ‘’her doğruyu, her yerde söylersen selam verecek adam bulamazsın” diyen, çabuk kızan, bir o kadar da çabuk yumuşayan sevgi dolu, hayat dolu bir yüreği olduğunu söylerim. Bana veya anneme kızıp bağırdıktan hemen sonra üzülüp pişman olan babam bize hep ‘Ne yapayım. Ben böyle bir adamım’ der. Öğrenmesini istemediğim yanlış bir davranışım ortaya çıktığında her seferinde korkularımın ne kadar yersiz, babamın aslında ne kadar anlayışlı olduğunu tekrar tekrar gördüm. Canım adamım; Baklavacı Mahmut ustam, bir zamanların ağası, seni ben de, annem de çok seviyoruz.

Bir düşünürseniz Türk ailelerinde çoğunlukla babalar sinirli, anneler ise yumuşak başlıdır. Bizde bu tam tersidir. Annem sinirli (gerçi onu sinirlendiren babam da neyse) babam mülayim başlıdır. Aile yapısını bu şekilde basite indirgeyerek genellemek yanlış veya ters gelebilir. Ancak, gerçek hayat bir yana; filmlerde, dizilerde bile baba, asabi, çabuk esip gürleyen ama özünde iyi kalpli, hemen sinirlendiği için kendisinden bir takım aile sorunlarının gizlendiği bir figür olarak resmedilir. Babam ise ‘oğlum, bir adam hanımının dediklerini yaptığı kadar, Allah’ın dediklerini yapsa Evliya olur’ der. Annem ise hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, çocuklarıyla eşi arasında bir denge kurmak için didinen, koşturan babamın yıllardır sigarasına ve aynı şeyleri söylemesine katlanan beni dünyaya getirmek için beş kız çocuğu doğuran, köyden kente 16 yaşında gelin olmuş, ev işlerine nazaran mutfak işlerinde boğulmuş, yemek yapmayı ve yedirmeyi aynen babam gibi çok seven, bir ev kadını olarak ele alınır.

Babama karşı hiç eksilmeyen, tersine daha da artan sevgimi küçük bir anımı anlatarak sizlerle paylaşmak istiyorum: 13-14 yaşlarındayken babamın iki, üç haftalığına hem de annemle birlikte yurt dışına gitmesi gerekmişti. Ben, ablalarım bir arada kalırken annemle birlikte Almanya’ya çıkacağına çok üzülmüştüm. Başlarına bir şey gelmesinden çok korkuyordum. Bu yüzden’Babacığım, seni daima seveceğim ve koruyacağım’ diyerek arkasından seslenmiştim. Hiç unutmam annemin ve babamın gizli gizli elbiselerini koklar, yataklarında da uyurdum. Aradan çok uzun süre geçti. Buna rağmen bugün bile babam herhangi bir yere yalnız gittiğinde aynı duyguları hissederim.

Baba, seni her zaman sevecek ve kollayacağım. Tıpkı senin de beni sevip, hala bizlere,hizmet edip utandırdığın ve koruduğun gibi. Canım babacığım.

Bir de şunu söylemeliyim: 10 numaralı Fenerbahçe forması alarak (Cemil Turan zamanı) Konya İdamanyurdu- Fenerbahçe maçına götürdüğünden bu yana babam kadar hastalık derecesinde olmasa da Fenerbahçeliliğim hala devam etmekte…

Özetle Şam babası yazıyı okumanız içindi, babam baklavacı olduğu için Şam babasını çok iyi yapar ama kendisi hiç bir zaman Şam babası olmadı. Anlayacağınız babamla alakası yok, bu sembolik ve yapmacık günde, tüm içtenliğimizle babalarımızı hatırlamalı, onların değerli olduğunu ve bizim için ne kadar zorluklara göğüs gerdiklerini bir kez daha görmeliyiz. Bir babaya alınabilecek en küçük hediyeyi ya da bir öpücükten onları mahrum etmemeliyiz…

 

Bunları Biliyor musunuz?

* Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.

* Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur.

* El tırnakları ayak tırnaklarından 4 kat daha hızlı uzar.

* Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor.

* Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz.

* Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar.

* Günde 24 saat sayı saysanız, 1 trilyona ulaşmanız 31 bin 688 yıl alır.

* Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.

* Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer.

* Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.

* Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır.

* Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır.

 

Ömer'in bisikleti

 

Baharın ilk günlerinde çamurlar içinde sürüyordu çocuklar bisikletlerini. Hepsi

de gıcır gıcır ve rengarenkti. Onları seyrederken hep çocuk olasım geliyordu içimden. İmrenirdim. Çünkü çok istememe rağmen babam bana bisiklet alamamıştı. Şimdi anlıyorum alamadığını. o zamanlar almıyor sanıyordum. Günlerden bir gün bütün çocuklar almış bisikletlerini yarışa hazırlanıyorlar. Hepsi kendi bisikletini övüyor ve: ‘Ben birinci geleceğim’ diyor.

Hedef ilerdeki ağacın etrafından dönüp gelmek.

Hepsi aynı hizada dizildi ben uzaktan izliyordum. Yedi yada sekiz çocuk, tam olarak hepsini göremiyordum. Yaldızlısı vardı, yeşili kırmızısı vardı. Neden sonra başladılar yarışa. Küçük bacakları dönüp duruyordu ve hepsi ayrı bir telden bağırıyordu. Düşenler çamura batanlar oldu kalkıp devam ettiler. Yarış bitti. Yarışı yalnızca bir kişi tamamlayabildi. Diğerlerinin tekerlekleri çamura saplanıp kaldı. Yarışı Ömer kazanmıştı. Ne diğerleri üzüldü yarışı kaybettiklerine ne Ömer sevindi kazandığına. Çünkü Ömer’in bisikleti elma ağacından koparılmış bir dal parçasıydı. Şimdi düşünüyorum da Ömer’in bir bisiklet isteyeceği babası bile yoktu, en azından benim babam vardı. Allah cc babalarımıza sağlıklı uzun ömürler versin.

Not: (Ömer parkta yaşayan ve varlığını sadece parktan geçerken hatırladığımız yetim çocuktu bisikleti nerden alsın)

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.