Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbetleri’nde eski Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sami Güçlü’nün konuşması vardı.
Sille Konağı’na ulaştığımızda Sami Beyi, aşağıda ‘sessizce’ beklerken bulduk.
Salı sohbetleri iki aşamadan oluşuyor.
İlk bölümde Muammer Koşdaş Hoca’nın sohbeti yer alıyor.
Sami Bey konağa ulaştığında, görevli arkadaş “siz yukarı çıkarsanız, sohbeti keserler” demiş. Sami Bey de bunun üzerine çıkmamış yukarı.
Ben de “Ama” dedim, “Siz çıkmazsanız sohbeti hiç kesmezler”…
Böylece beraber yukarı çıktık da…
Muammer Hoca ‘el Fatiha’ diyebildi…
***
Sami Bey, dersine ‘çok’ çalışmış…
Bir panel konuşması olsa, ‘o kadar çalışmaya değerdi’ diyeyim de yine de yanlış anlaşılmasın.
Belki birkaç hatıra, üstattan keyifli fıkralar işitmeye hazır dinleyicileri adeta bilgi yağmuruna tuttu Sami Bey…
Necip Fazıl’ın zor zamanda, “Allah bile demenin yasaklandığı” günlerde yazdığına dikkat çekti.
Eminim ki katılımcılar da hayli istifade etmişlerdir.
***
Sami Bey, sadece Konya’da değil, diğer şehirlerde de bu tür etkinliklere katılıyor.
Bazen konuşuyor, bazen de konuşulanları dinliyor, not alıyor…
Bu arada ikidir Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tahir Yüksek’i de Aydınlar Ocağı’nda görüyorum.
Üniversite camiasının kültür adamlarıyla yan yana gelmesi gerçekten memnuniyet verici.
Tahir Hocayı da tercihinden dolayı tebrik ediyorum…
***
Sami Bey’in konuşması sonlanınca Aydınlar Ocağı Başkanı -kardeşi- Dr. Mustafa Güçlü’ye geçti söz. Hemen her oturumda bir ‘fıkra’ anlatan Mustafa Bey, bizim bu yazıyla izaha kalktığımız programa dair izlenimini şöylece dillendirdi:
Albert Einstein’a fizikçi arkadaşları, “Şu izafiyet nazariyesini anlat da öğrenelim” demişler. Einstein da onlara şöyle cevap vermiş:
“Geçenlerde anadan doğma kör bir dostumla parkta oturuyorduk. Sütçü geçiyordu… Dostuma: “Süt içer misin?” dedim. “Süt nedir?” diye sordu. “Beyaz bir sıvı” cevabını verdim. “Sıvıyı anladım da, beyaz nedir?” dedi. “Kuğu kuşunun rengidir” karşılığını verince, o tekrar: “Kuşu anladım ama kuğu nedir?” dedi. Ben de: “Canım hani göllerde yüzen eğri boyunlu kuş var ya!” dedim. Bu defa dostum: “Boyunu anladım da eğri nedir?” dedi. Bunun üzerine arkadaşımın elini tuttum ve omzundan itibaren, bükülmüş dirseğimin üzerinden geçirerek: “İşte eğri budur!” dediğimde: “Haa, sütün ne olduğunu şimdi anladım!” cevabını verdi… İşte ben izafiyet nazariyesini izah edersem, siz de onu ancak, gözleri hiç görmeyen arkadaşımın sütü anladığı kadar anlayabilirsiniz!
***
Mustafa abi korkarım şöyle diyor:
Sami Bey’in anlattıklarından…
Gözleri hiç görmeyen o âmânın sütü anladığı kadar anladık Necip Fazıl’ı…
Anladıksa, ne mutlu!