Sâmirî kıssasına dair önceki yazılarımızda Allah’ın İsrailoğullarının saptığını Hz. Musa’ya bildirmesi, Hz. Musa’nın öfkeli ve üzgün bir şekilde kavmine dönmesi, İsrailoğullarının putperestliğe yönelmesi ile onların sapıtmalarında Sâmirî ve destekçilerinin rolü, putperestliğin tutarsızlığı, Hz. Harun’un toplumsal ıslah çabaları ve İsrailoğullarının ona yanıtını ortaya koymuştuk. Bu yazıda ise Tâhâ sûresi 92-94. ayetler bağlamında Hz. Musa’nın, yerine vekil bıraktığı Hz. Harun’u sorgulamasını değerlendireceğiz. “Ayetlerin ayetleri tefsiri” yöntemiyle bu kısmın anlaşılmasında katkı sunan diğer Kur’an ayetlerine de atıfta bulunulacaktır.
Şirke yöneldikleri için önce İsrailoğullarını hesaba çeken Hz. Musa (Tâhâ 20/86), ardından da “Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yolunu izleme.” (el-A`raf 7/142) diyerek yerine yönetici olarak bıraktığı Hz. Harun’u İsrailoğullarının şirke yönelişi konusunda gerekeni yapıp yapmadığı açısından sorgular. Sorgulama şekli, yine sert mizacını göstermektedir. Bunda Allah’ın ona kavminin saptığını bildirmiş olması sayesinde (el-A`raf 7/85) zaten kötü durumu bilerek kavminin yanına gelmesi de etkili olmuş olabilir: “(Musa gelince kardeşine şöyle) dedi: “Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni engelleyen ne oldu?” (Tâhâ 20/92). Ayetten anlaşılan şey, Hz. Musa’nın Hz. Harun’dan, gördüğü kötülüğü “el ile” düzeltmiş olmasını beklediği ama bunu göremeyince kızdığı şeklindedir. Hz. Musa, Hz. Harun’dan İsrailoğullarının putperestliğe yöneldiğini tespit ettiğinde olayı çabucak Hz. Musa’ya ulaştırmasını beklemiş de olabilir. Hz. Musa’nın, Hz. Harun’a “Onları niye engellemedin?” yerine “Seni engelleyen ne oldu?” diye sorması, kızmanın yanında kardeşinin otoritesinin İsrailoğullarının kötülüğünü engellemeye yetmeyeceğinin farkında olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bu durumda Hz. Musa, Hz. Harun’un gücünün yettiğinden daha azını yaptığını düşünmüş olur. Bununla birlikte vekil, asilin olmadığı yerde kendi üslubunu tercih edebilir. Buna yetkisi vardır. Hz. Harun da “dil ile” kötülükten alıkoymayı uygun görmüştür.
Hz. Harun’a kavmi içinde “ıslah görevi” veren Hz. Musa, onu sorgulamaya şöyle devam eder: “(Neden) benim yolumu takip etmedin, benim emrime karşı mı geldin?” (Tâhâ 20/93). İsrailoğullarının içine düştüğü ifsat karşısında Hz. Musa, kardeşi Harun’un görevini gereğine uygun şekilde yapıp yapmadığını anlamaya çalışmaktadır. Belli ki iki peygamber arasında ifsatla mücadelede bir üslup farkı vardır. Hz. Musa’nın sert tutumundan Hz. Harun’un fitnecilere karşı savaş yoluyla kötülüğü engellemesini umduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Musa’nın sert bir üslupla olup biteni sorduğu kardeşi Hz. Harun’un kendisini savunmasına dair ayet şöyledir: “Harun: ‘Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı (saçımı) tutma. Ben senin 'İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın, diyeceğinden korktum.’ dedi.” (Tâhâ 20/94). Hz. Musa’ya göre daha metanetli olan Hz. Harun’un “Ey anamın oğlu!” diyerek Hz. Musa’nın şefkat duygularını harekete geçirmek istediği söylenmiş, ayette babalarının ayrı olduğunun kastedilmediği şeklinde ifade edilmiştir. İki peygamber tavrından anlaşılan şey, Hz. Musa’nın ilkeleri, Hz. Harun’un maslahatı esas aldığıdır, yoksa “şirke karşı bir hoşgörü” söz konusu değildir. O, Hz. Musa’nın yokluğunda şirkle mücadele etmek amacıyla elinden geleni esirgemediği için neredeyse onu öldürmeye kastetmişlerdir (el-A`râf 7/150); ancak o, İsrailoğulları arasında bir iç savaş çıkmasını istememiştir. Hz. Musa’nın yönetici olarak bıraktığı Hz. Harun’a karşı bu sert tutumu aslında “korkudan anlayan” İsrailoğullarına da bir mesajdır. Hz. Musa’nın Hz. Harun’u cezalandırma yoluna gitmemesinden yola çıkarak, suç işlediği düşünülen kimsenin kötü niyetli olmadığının tespit edilmesi durumunda mazur görülebileceği düşünülebilir.
Görüldüğü gibi ele aldığımız üç ayette İsrailoğullarının putperestliğe yöneldiğini bizzat gören Hz. Musa’nın, vekili Hz. Harun’u sert bir tutumla sorguladığı, Hz. Harun’un da İsrailoğullarının iç savaşa tutuştukları bir ortamı tercih etmediği belirtilmektedir.