Bu hafta, sanayi ve ticaretle uğraşanlara seslenmek istedim. Çünkü şehrimizde sayısı azımsanmayacak kadar esnaf kardeşimiz var.
Ey kardeşlerim, enteresan bir şekilde Allah’ın sizinle ilgili gönderdiği haberler-bilgiler hep uç noktalarda geziyor. Örneğin kolay kolay herkese nasip olmayacak bir müjde:
“Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” (Tirmizi) Düşünebiliyor musunuz, Peygamberlerle beraber haşrolunacaksınız. Hz. Ebubekir ile birlikte haşrolunacaksınız. Artık ne gam, ne keder… Ama dürüst ve güvenilir olmak şartıyla.
Dürüst ve güvenilir? Yalan söylemeyen, sözüne sadık, borcunu gününde tam ödeyen, alacağı ev, araba için borcunu savsaklamayan, malını satmak için yalan yere yemin etmeyen, müşteriye yani insana paradan daha çok değer veren…
Müjde büyük, ama sizinle ilgili tehdit te büyük:
“Altı kişi hesaba çekilmeden cehenneme atılır:
- Zulümle ayakta duran yönetici
- Irkçılık yapan insan
- Kibirli lider
- Sahtekâr esnaf
- Birbirini çekemeyen âlimler
- Cimrilik yapan zengin” (Kenzü’l Ummal, 16/125 (44030)
Bu tehdit te kolay kolay herkese nasip olmayacak bir tehdit. Sorgusuz sualsiz direkt cehennem. Neden? Çünkü esnaflığın esnasında sahtekârlık yaptın. Mesleğin adeta tüccarlık değil de sahtekârlık oldu.
Örneğin, glikoz şurubuyla elde ettiğin bala renk verici kattın ve çam balı diye sattın. Örneğin imalat hatası ayakkabıyı sağlam diye sattın ve foyan ortaya çıkınca müşterinin zararını tazmin etmedin. Örneğin 45 numara ayakkabıya müşterinin anlamayacağını düşünerek 42 numara tabanlık koymaya kalktın. Örneğin zeytini daha siyah daha güzel görünsün diye boyadın. Örneğin senden yumuşak incir isteyen müşterine bütün sert incirleri verdin. Örneğin 3 liralık malı 5 liraya sattın. Örneğin sattığın arabanın kusurunu bildiğin halde hatasız diye müşterine satmaya kalktın. Örneğin imal ettiğin güneş enerjisinin içindeki sacı incelttin. Örneğin kömürün içine taş kattın….
Oysa senin de benim de kazancım belli be kardeş. Gram değiştiremezsin. Ölene kadar kazanacağın da, yiyeceğin de, bineceğin de sabittir, bellidir biliyor musun?
Kandırarak, kazıklayarak sadece o sabit olan, kesin olan kazancını haramlaştırırsın.
Bak üçüncü bir hadis ile denklemimizi sağlamlaştıralım:
“Kim dünyaya çok önem verirse Allah onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar.(Hâlbuki) DÜNYADAN ONA ULAŞACAK OLAN, KENDİSİ İÇİN YAZILANDAN BAŞKASI OLAMAZ.
Kimin de niyeti ahiret ise Allah onun işini kolaylaştırır.
Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır” (İbn Mace, Zühd 1, Hadis No: 4104, Tirmizi, Kıyamet 31, Hadis No: 2467)
Büyük harflerle yazdım okudun mu? Dünyadan sana ulaşacak olan, senin için yazılmış zaten. Yalan söylesen de, kazıklasan da, çalsan çırpsan da değiştiremezsin. O halde ne diye DAHA ÇOKun hırsıyla, AUDI’nin hevesiyle, 5+1 saray yavrusu evin arzusuyla haramlaştırıyorsun ki kazancını?
Bir de velev ki dünyadaki en kötü evde otur, en beğenmediğin yiyecekleri ye:
“Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız" der. "Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor" derler.” (Mü’minun Suresi, 112-113. Ayetler Meali)
Değer mi bir rüya kadar kısa sürecek olan dünya hayatında cehenneme hem de sorgusuz sualsiz? Oysa ahiret ebedidir.
Bir de çalıştırdığınız elemanlara olan muameleniz önemli tabi:
“İşçinizin ücretini, alnının teri kurumadan verin” diyor Allah’ın Elçisi (İbn-i Mace). İşçinin 2 aylık maaşını ödemeden hacca gidin demiyor ne Allah ne Peygamber.
Yukarıdaki hadiste “zulümle ayakta duran yönetici”yi illa devlet yöneticisi olarak algılamayın. Siz de işyerinizin yöneticisisiniz ve kendinizi hep kurtarmayın, bir de işçilerinizin aynasından bakın kendinize. Malum, kimse yoğurdum kara demez.
Hâsılı, direkt cehenneme atılmak ta, peygamberlerle birlikte haşrolmak ta sizin elinizde. Haydi, hayırlı işler.