“Sancım Var Bahar” önümde; Dilek Ülvan’ın ilk şiir kitabı üstüne bir yazı yazmak muradındayım.
Dışarıda tipi uğulduyor... Ben sayıklıyorum.. Sancım, bahar; bahar sancım, sancım “Bahar”ın bizi beklediğinden eminim.. Şunun şurasında ne kaldı ki, üç ay var yok..
Ama, geç gelsen de olur iması var söylemde...
Hatırlıyorum.. Geçen yılın on dokuzuydu; Şem’i Baba, yüz yetmiş dört yıl yattığı Mevlana’nın gölgesinden kalkıp gelmişti. Nuri Cennet’le bulmak için Sille’deydik.. Üç çay söyledim; kar içinde kaybolmuş Sille kahvesinde tek kişiydim, Üç çaya garson şaşırıp kalmıştı. İki boş sandalyeyi kaldırmak istemişti. “-Dokunma, onlarda, Şem’i Baba ile Nuri Cennet oturuyor” diye bağırmıştım. Garson üşütük olduğuma hükmetti bir daha uğramadı...
+++
Yine işte öyle bir tipi. Geçen yılki yazıyı Dilek Ülvan unutmamıştı. Aylar sonra bana hatırlatmıştı.
Dilek Ülvan’ı aradım; “Şem’i Baba yanımda, bu sefer üçümüz gidelim, hadi gel” diyecektim. “ Gelir misin?” diye sormadan.. Telefon boşuna çalıp durdu...
+++
Dilek Ülvan’a ulaşamayınca, “Sancım Var Bahar”a döndüm. “Sancım Var Bahar” Dilek Ülvan’ın “İlk” şiir kitabı. 1993 doğumlu bir kitap..
“Umuduna bir kurşun sıksa da ölüm
Unutma,
Umuduna kurşun işlemez gülüm”
alıntı bir şiirle başlıyor; sanırım Nazım’dan..
+++
Yaşamının baharında yitirdiği kardeşi için söyler, “Sensiz Olmuyor Söğüt Saçlım” şiirini: (Şiirin bir bölümü)
“Ne çık severdim ellerini...
Boynu bükük dururlardı hep
Anasız bir çocuk gibi.
Hele uyurken,
bütün bütün mahzundu ellerin
Günahsızdı.
Ne çok severdim dudaklarını
Oysa sen hiç beğenmezdin...
Hele gözlerin..
Umut kokardı,
yaşam kokardı hep.
Sonsuzluğu kucaklardın
balköpüğü bakışlarınla
Bir gün sonsuzluğun
seni kucaklayacağını bilmeden.
Sensiz olmuyor söğüt saçlım...
İliklerimi oyuyor
yokluğunun sancısı.
+++
“Sancım Var Bahar” 1993 yılında yayınlanır; kitapta yirmiyi aşkın şiir var.. Sonra “Kırk Damla Aşk” doğar, ikinci şiir kitabı olarak.. Ülvan, on üç yıl önce “Sancım Var Bahar” demesine demiştir, ama, O, “Sancısı Olan Bir Şair”dir; Cesurdur. “-Ne derler acaba” kaygısını hiç iplemez, insanı her duyguyu, hissi cesaretle şiirleştirir.. Söylenmezi cesurca söyleme”nin peşindedir.
Dilek Ülvan’ın “Kırk Damla Aşk” şiir kitabının “kapak arkası yazısı”nı da ben yazmıştım. Dün, “Sancım Var Bahar”dan sonra, “Kırk Damla Aşk” özümseyerek okudum, “Kırk Damla Aşk”ın kapak tanıtım yazısın bugün yazsan nasıl yazarsın”diye sordum kendime... “-Yine böyle yazarım” dedi, “İç sesim”...
Dilek Ülvan, söylenmemişi söylüyor;
Söylenemeyeni söylüyor şiirinde...
Dilek Ülvan’ın şiiri özgün bir şiir... Derinlikli bir
şiir... Sizi alıp aşkın, sevdanın hırçın, güzel ve
gizemli iklimlerine taşıyor.
Dilek Ülvan, sizin için de şiir söyleyen biri...
Eminim, mısralarında kendinizi bulacaksınız...
Belki de sizin söylemek istediklerinizi, şiir formunda,
sizin için söylüyor... Aşkın, öfkenin, sitemin
labirentlerinde geziniyor.
Dilek Ülvan’ın şiiri “mahrem”lik bâbında cesur
bir çığlık... Bu, “Selçukya Bozkırları”nda alışılmış,
şiir söylemlerin dışında bir edâ... Bastırılmış,
söylenmekten korkulmuş sezgilerin, duyguların
delikanlıca ifadesi... Aşkın gizemleri; serapları,
girdapları üstüne alışılmamış söylemler.
“Kırk Damla Aşk”tan dört mısra dudaklarımda, fısıltı gibi: “Bir tutam sen sarıyorum ciğara kağıdına / Parmaklarımın arasında zemheri ağırlığı / Bir tutam sen sarıyorum ciğara kağıdına / Bardağımda tek şekerli yaşam”..
++++
Dilek Ülvan şiirlerini “yoğun” söylüyor: “Özgün” bir şiir dili var. “Başkaldırı”yı da içinde taşıyan gizli bir sevecenlikle çerçevelenmiş bir hüzün...
Yine “Sancım Var Bahar”dayım, “Bu Sabah Sofram Bambaşka” şiirindeyim.. Dilek Ülvan “Bambaşka” sofrasını anlatıyor:
BU SABAH SOFRAM BAMBAŞKA
Bu sabah sofram
bambaşka!
Yüreğimi rendeledim bir tabağa
Yanında,
birkaç lokmalık beynim;
kuduz düşüncelerin kemirdiği.
Çaydanlığımdan buğular tütüyor
kızıl!
Dolduruyorum bardağımı kanımla
Elimde lokmam,
bir yüreğime banıyorum
bir beynime
Gırtlağımda çürüyorlar
birlikte
Bu sabah sofram
bambaşka!
Beklentilerimi doğruyorum
Sonra umudumu,
kıymık kıymık
Tümünü kavuruyorum kara bir tavada
Kinimle.
Kinim;
azgın alev
yaşama karşı.
Bu sabah sofram
bambaşka
+++
Benim de sofram bambaşka.. Dışarıda “Selçukya Tipilerinden biri, ha koptu ha kopacak...” “Sevda Yüklü Kervanlar” Gelemiş Beli’nde kalmış.. Faruk Nafiz Çamlıbel, Ulukışla Yolu’ndan at arabası Araplı Beli’nde; “Gökyüzünden yağan beyaz Ölümle” cebelleşiyor. “Bir şeyler yemek gerekiyor” diyorum. İçim kabul etmiyor... Dilek Ülvan’a da ulaşamadım. Aşık Şem’i ile Sille’ye gitmek için.. Aşık Şem’i karşımda; “Hüzün” dolduruyorum onun bardağına da kendi bardağıma da.. Şem’i “-Sen iç; ben ecel şerbetini içmiştim” diyor.
Niye Dilek Ülvan’ın “Sancım Var Bahar”la, “Kırk Damla Aşk” çıkıp gelmediler, bu diz boyu karlı günde? Ben ne bileyim, Hüdâ bilir; “Sancım”a “Kırk Damla Aşk” damlatmam mı gönüle doğuş yoluyla hatırlatıyor?