Sarı düşüşler

M. Faik Özdengül

İzmit’ten yazıyorum bu yazıyı,

Uğur’un evinden. Oturduğum koltuğun önündeki büyük camdan körfezi ve denizi görebiliyorum. Camla deniz arasında ise büyük yeşil bir örtü. Sonbahar henüz belirgin değil bu yeşile bakınca. Yolda daha çok belli oluyor, sararmış yaprakların birbiri ardınca yere doğru yolculuğundan anlıyorsunuz bir göçün olduğunu. Göztepe ve Gebze arası banliyö treni ile yaptığım yolculuk sırasında, cumartesi daha çok gördüm onlardan. Sessiz sessiz ağlıyorlar gibiydi. O gün nerdeyse bir saat süren o yolculuk sırasında sanki bütün bir geçmiş hayatımı yeniden yaşadığımı hissettim.

Ayrılık tehlikeli.

Bunu anlattım hem pazartesi Düzce Üniversitesi’nde hem de akşam İzmit Bilim Kültür Sanat Derneği’nde.

O sabah terene binmek için Göztepe istasyonunda jeton alırken biraz da ihmalimden oyalandım. Çok kısa bir süre. Merdivenlerden inerken trenin kalkmaya başladığını gördüm. Hızlandım ama yetişemedim.

Gitti.

Onun gidişi bütün hayatımdaki gidişleri bir bir geri getirdi. O gidişlerdeki duygular da, acılar da geri geldi. Öylece oturdum kaldım bankta. Bir yenisi gelirdi nasılsa. Ama gidendeki hayatı kaçırdım. Sonra kabullenmeye çalıştım gidişi. Hüzne mani olamadan. Etrafa bakınmaya başladım. O zaman gördüm düşen sarı yaprakları. O düşüşteki ahenge bugüne dek hiç bu denli dikkat kesilmemiştim. Nasıl asil ve soylu iniyorlardı yere. Ana gövdeden ayrılmanın acısı olmaz mı? Hissettiklerini hissettim. Ama mutlak irade de işliyordu.

Onlarla birlikte ben de ağladım. Bunu yapabildiğime sevindim. Gönlüme gelen bu rikkate şükrettim. Daha önceki gidişlerde yapamadıklarımı yapmaya başladım. İçimden gelen bir ses ihmalinden, önemsemediğinden oldu diyen bir sürü delil getirmeye başladı. Onlara da bir şey demedim. Böyle bir durumda en işe yarayanı gözyaşı. Cep telefonumda Allah’ın 99 Esmasının Münip Engin Noyan’ın sesiyle kaydı vardı. O düşüşlere, o gidişlere Esmaları ilave ettim. Kendim de O’na döndüm. İki tane yaşlı adam sessizce anlaşırken birbiriyle yanımdaki bankta.

Yenisi geldi. Bindim ve yolculuk yeniden başladı. Gidenle nasıl olacağını düşünmek yararsızdı artık. Cam kenarına oturup yoldaki diğer düşüşlere bakmaya başladım. Ne çok sarı renk. Durdurulamayan gidiş. Gittiğin hıza bağlıydı gördüklerin.  Yeni bir hayat başladı. Ama hala acı duruyordu. Onlara da gözyaşı sundum. 10 yaşlarındaki bir çocuk akordiyon çalmaya başlayınca geri döndüm. Herkes gibi ben de birkaç demir kuruş verdim.

Bütün bir geçmiş hayatın yasını tuttum o gün. Yeniden yaşadım 40 yılı bir saatte. İndiğimde Fatih istasyonunda orda da gördüm sarı renkli düşüşleri. Kendi sarılığıma bakınca birbirimize aykırı durmadık.

Ayrılık hepimizin ana hikâyesi. İnsanın hikâyesi. 

Şimdi yeniden İstanbul’a doğru yola çıkacağım.

Akşam Uğur’la ve Ahmet abimizle yemek yeriz diye planlamıştık. Belki boğaza gideriz.

Karanlıkta sarı nasıl olur onu merak ediyorum.

Gecenin karanlığındaki düşüşü.

Boğazı düğümleyen bir şey olmalı.

İnsanı donduran.

O donmayı güneşe doğru duruşla çözmeyi becermek niyazımız olsun.

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.