"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir." Mevlana
744. Vuslatını andığımız Mevlana Celalettin Rumi hakkında kısa bilgilerle başlayalım yazımıza:
Hayatını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna, 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
Aralık ayı Konya için farklı bir heyecanın yaşanmasına sebep teşkil eder. Çünkü bu ay Şeb-i Arus ayıdır. Hazret-i Pir, Konya'mızın hem dününe, hem de bugününe renk vermiş, etkilemiş, sosyal hayatı adeta kendi eksenine almıştır. O'nun manevi havası bu şehri her zaman ayakta tutmuş, huzuru, hoşgörüyü ve aşkı çok da başka bir boyutta içselleştirmiş, gönüllere, tıpkı Kubbe-i Hadra gibi yemyeşil bir yaşama sevinci aşılamıştır. Konya tam da bu nedenle "Aşkın başkenti" dir. Asırlar önce Selçuklu'nun payitahtı olan bu şehir şimdilerde gönül coğrafyasının payitahtıdır. Sadece Konya'ya değil, sadece Türkiye'ye değil tekmil dünyaya bu özelliğini göstermektedir. Zira yılın her ayında, dünyanın dört bir yanından Mevlana'yı ziyarete gelir insanlar. Çağın ağır havasından kurtulmak ve kalplerinin süveydasını yıkamak için Hazret- Pir'in huzuruna dururlar.
Evet Konya aşkın başkentidir. Gönüller burada huzura erer, burada hayatı tam da islamın ilk emrine uygun hale gelitirilir. Hayat okunmalıdır, okumak anlamayı getirir. Anlayan ise aşkla tanışır. Eserde müellifi gören bakış, Konya'da baktığını görmeyi ve anlamayı öğrenir. Mevlana'nın gel çağrısı bir turizm sloganı değil, bir arınma çeşmesine yapılan çağrıdır. Ne olursan ol gel düsturu, "geldiğin gibi kalma, ebedi kurtuluşa giden bu kapıdan gir ve aşk ülkesinin padişahını tanı ve Ona tabi ol" olarak yorumlanmalıdır.
Mevlana, Mesnevi'sinde ilahi mesajı tefsir eder. Ne söylemişse kaynaktan gelenden beslenerek söylemiştir. Ve bunu aynı zamanda aşk ile söylemiş aşkın diline tercüme etmiştir. Aşk bu yolun, kıvrımı, kasisi, yokuşu, inişi ve de menzilidir. Aşk ile yürür Mevlana, ama aynı zamanda aşka yürür.
"Biri 'Aşıklık nedir?' diye sordu. 'Benim gibi olursan anlarsın.' dedim. Kalem ki, çarçabuk yazıp gidiyordu. Aşkın tefsîri bahsine gelince, tahammül edemeyerek yarıldı. Akıl, aşkın şerhinde çamura batmış merkep gibi aciz kaldı." İşte Hazret-i Pir'in bakışı budur. Aşksız hiçbir hareket istediği noktaya ulaşamaz. Aşk, insanın yaşama gücüdür. Aşk, insanın başarma yeteneğidir. Aşk, insanın mayasıdır.
Mevlana'da aşk insanları sevmekle başlar, insanları yaratanın huzuruna varır. Mecnun'nun mantığıdır bir anlamda: Leyla'dan Mevla'ya varıştır en nihayetinde. Bana seni gerek seni, diyen Yunus gibi de diyebiliriz buna. Ve Mevlana'nın gel çağrısının manasına vurgu yapan bir şiirimizle bu haftaki yazımızı bitirelim:
GEL MEVLANA'DAN MEVLA'YA
Selçukya'dan esip gider
Yel Mevlana'dan Mevla'ya
Göğe kalkar niyaz eder
El Mevlana'dan Mevla'ya
Akar gönül gök maviye
Akıl ermez bu seviye
Mecusi'ye, Musevi'ye
Gel Mevlana'dan Mevla'ya
Ne yağmurdur bu, ne de kar
Aşktan damlar, aşkı yakar
Tekmil beşer erir akar
Sel Mevlana'dan Mevla'ya
Neyden bir huzurlu sestir
Nağme değil, sanki histir
Gidilen aynı adrestir
Yol Mevlana'dan Mevla'ya
Zaman şavkır asır asır
Cihana yayılır bu sır
Kızgın çölden bile yansır
Gül Mevlana'dan Mevla'ya
Renklere dönüşür sesler
Mesnevi'den çağlar hisler
Gönlünü aşk ile süsler
Kul Mevlana'dan Mevla'ya
Sevgiyle kalın