Seçilmişlerin gücü, atanmışlara etki etmiyor mu?
İnsan, yaratıldığı günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış, ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur. Yeryüzünde en gelişmiş canlı olan insanın, yine insan tarafından incelenmiş olması bunun başlıca nedeni olsa gerek. Üstelik konu insan davranışları olduğunda, yansız bir değerlendirme yapabilmek daha güç oluyor.
Bireysel ve toplumsal sorunlarımız var.
Bizi yönetenlerin umursamazlıkları, vurdumduymazlıkları sinirlerimizi geriyor.
“Şehr-i Konya”da yaşıyoruz…
Şehir, önümüzdeki yıllara hazırlanma (!) sloganıyla delik deşik ediliyor.
Bir gün önce girdiğimiz sokağa, birkaç gün sonra giremiyoruz.
Kaldırım işgalleri sürüyor. Büyükşehir Belediyesi’nden “kaldırım işgalcileri cezalandırılacak” açıklamaları, Belediye Sarayı’nın önündeki kaldırımlarda bile hissedilmiyor.
Yerel medyadaki şehre duyarlı (!) meslektaşlarımızın kamuoyunun menfaati adına yazdıklarına pozitif veya negatif tepki gelmiyor. Bizim duyduklarımızı seçilmişler duymuyor her halde? Kimse kızmasın, darılmasın, bozulmasın… Sırf onlara yardımcı olmak amacıyla vatandaşın feryadını “söz unutulur, yazı kalır” gerçeğinden yola çıkarak kendilerine yansıtmak istiyoruz.… “Seçilmişlerin gücü, atanmışlara etki etmiyor.” “Yaşlılar, engelliler ve çocuklar yanlış şehir mobilyalarının üzerinde inliyor.” Danışmanlarınızın fısıltılarına değil, bu seslere kulak verin. Milletin huzuruna siz çıkıp hesap vereceksiniz, örtülü ödeneklerle destekli maaşlılar değil. Çünkü, onlar, “gelen ağam, giden paşam” diyerek yollarına devam edecek.
Bu şehre hayat veren, sağladığı ekonomik girdilerle esnafın yüzünü güldüren Selçuk Üniversitesi’nden bir hocamın gönderdiği “ne ol, ne olma” başlıklı e-mail, ne olup ne olmayacağımıza işaret ediyor. İşte, anlayabilenin çok şeyler bulabileceği bu e-mail,
“Günlerini say, servetini say, ama yerinde sayma! Fidan büyüt, gariban doyur, çocuk besle, ama kin besleme! Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol, ama bölücü olma! Davet et, hayret et, affet, tövbe et, ama ihanet etme! Elini aç, gözünü aç, kapını aç, ama ağzını açma! Rakibin geç, sınıfı geç, ama gülüp geçme! Zulmü devir, nefsi devir, ama çam devirme! Seslen, uslan, ama yaslanma! İtil, kakıl, ama satılma! Doğrul, devril, ama eğrilme! Yaklaş, konuş, tanış ama uşaklaşma! Hedefe koş, yardıma koş, ama ortak koşma! Ev al, araba al, abdest al, ama beddua alma! Okumaktan zafer gelmez. Oku, ama lanet okuma! Paranı ver, selam ver, canını ver, ama sırrını verme! Eşini beğen, işini beğen, aşını beğen, ama kendini beğenme! Emek ver, kulak ver, bilgi ver, ama hiçbir zaman boş verme!”
Söylenecek başka söz var mı? Bilmiyorum… Söylense de havada kalır. Durumdan “vazife” çıkarmak isteyenlere de saygılar (!) sunarım. Siz nasıl isterseniz öyle algılayın…