7 Haziran seçimleri sonrasında muhalefetin AK Partiye karşı zafer kazanmış yiğit misali ağır ve keskin söylemleri her gün gazete manşetlerini süsledi.
Seçim sonrası HDP’nin barajı geçmesini pilav dağıtarak kutlayanlar bile oldu. Fakat HDP’nin gerçek yüzü seçimden hemen sonra hükümeti ve devleti tehdit eden söylemleriyle ortaya çıktı.
İki yiğit polisimizin gece evlerinde uyurlarken haince başlarından vurularak şehit edilmesi Çözüm Süreci olarak adlandırılan ve haklı sebeplerle başlatılan süreci yerle yeksan eyledi.
HDP’nin PKK’ya karşı tavır almayıp, özerklik ilan edilmesine destek olmaya kadar getirdiği yüzsüzlüğe karşı AK Parti dışında diğer partilerden karşılık verilmedi.
HDP milletvekilinin PKK’nın tüm Türkiye’yi tükürüğüyle boğacağına dair söylemlerine bile gerekli cevabı veremediler.
AK Parti yalnız bırakıldı. Muhalefet partilerinin tüm sürecin sorumlusu olarak gördükleri AK Partiyi terör karşısında yalnız bırakmaları, koalisyon hükümeti kurulma sürecinde akla hayale gelmeyecek şartlar öne sürmeleri, milletin herkesin gerçek yüzünü görmesine de sebep oldu.
Muhalefetin koalisyon hükümeti kurmaktan kaçarak erken seçimde AK Partiyi HDP ile işbirliği yapmakla suçlamaya yönelik kurdukları erken seçim stratejisi Tuğrul Türkeş tarafından tek başına bozuldu.
Tuğrul Türkeş yaptığı açıklamada devletin en zor döneminde görevden kaçmayacağını ve millete karşı sorumluluğu yerine getireceğini beyan etti. Bunu yaparken de siyasi geleceğini sona erdirmek adına bir girişimde bulunduğunun da farkında olduğunu dile getirdi.
Aslında Tuğrul Türkeş tabanın sesini dinlemiş ve MHP seçmeninin isteğini yerine getirmişti. MHP ve CHP yöneticileri halkın karmaşa ve istikrarsızlık istemediğine dair isteğini hissedemediler. Kamuoyunun talebine kulaklarını tıkayarak kendi kişisel nefret ve inatlarının kurbanı oldular.
Milyonlarca insanın verdiği oyları sadece ERDOĞAN düşmanlığına bağlayarak üç ay boyunca gündemi meşgul etmeleri halkın gözünden kaçmadı. Muhalefet liderleri koalisyona odaklanmaları gerekirken “ERDOĞAN Fobisi”, “Kaçak Saray” söylemleriyle gündemi meşgul ettiler. Bu söylemler halk nezdinde bıkkınlık oluşturdu. Halk “Kaçak Saray” söylemine karşı CHP ve MHP binalarını karşılaştırmaya başladı. Devletin malı olan ve Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir devletin şanına yakışan bir devlet binasının kaçak olarak adlandırılması da halkta karşılık bulmadı.
7 Haziran seçimi sonrasında en önemli olay aslında HDP’nin gerçek yüzünün halk tarafından görülmesidir. Seçim öncesinde tüm kesimlere mavi boncuk dağıtıp amacının barış olduğunu savunan HDP’nin aslında tek amacının PKK’nın dağdaki kadrolarının direktifleri ölçüsünde söylemler üretmek olduğu görüldü. Kendi bünyesinde bulunan Çerkez, Ermeni, Alevi, Rum, Arap, Süryani vd. kesimlerin beklentilerinin sadece göstermelik olduğu anlaşıldı. 10 yıldır Güneydoğu’da oluşan refah ve rahatlığı 2 ay gibi bir sürede yok ettiler.
Velhasıl halkımız herkesin amacını ve gerçek yüzünü 7 Haziran seçimleri sonrasında görmüş oldu.
Peki, bu süreçte AK Partide her şey güllük gülistanlık mı oldu? Hayır, tabii ki de öyle değil. AK Partide de bir yenilenme sorunu yaşanmaktadır. Yıllarca partide siyaset yapanlar yerlerine gençlerin gelmesine direnmektedir. Bu direnç partiye ne kadar zarar verecek bunu da zamanla göreceğiz. AK Partinin özellikle karargâh olarak tabir ettiğimiz Genel Merkez de ciddi yenilikler yapması ve başarısız kadroları değiştirmesi zaruridir. Bu değişim yapılmaz ise parti içerisinde itirazların artacağı muhtemeldir.
Erken seçimde AK Parti ve diğer partilerin listelerinde yenilenmeler olacağını düşünüyorum. Bir kısım milletvekillerinin siyasete uyum sağlayamadığı ortadadır.
Konya açısından bakıldığında ise Konya listesinde de ufak birkaç değişikliğin olacağını düşünüyorum. Ereğli’de yine 2 adayla girilmesi AK Partiye getiri sağlayacaktır.
Selam ve hürmetlerimle…