27 Nisan e-muhtırasının ardından gidilen seçimlerde, AK Parti oylarını artırmış ve 22 Temmuz 2007’de sandıktan yüzde 46.6 oranında oya ulaşmıştı.
Hemen hepimiz, “Asker bu işe burnunu soktu. Millet iradesine müdahale edildi. Halk tepki olarak AK Parti’ye yöneldi” yorumunu yapmıştık.
12 Haziran 2011 seçimleri bu tezlerin doğru olmadığını ortaya koydu. AK Parti oylarını artırmaya devam etti. Yeniden tek başına hükümet kuracak şekilde halkın teveccühünü kazandı.
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP ise tabanına hayal kırıklığı yaşattı. Yüzde 20.1 oranındaki oyunu ancak bu rakamın ortalarına kadar çıkarabildi.
22 Mayıs Kurultayı’nda salonda idim. Delegelerin gözlerindeki ateşe bizzat tanıklık etmiştim.
CHP’li dostlarım bana kızmasın ama Kılıçdaroğlu’nun kendilerini bekledikleri yere taşımayacağını yazmıştım.
O zaman bir iddia daha ortaya atmıştım. İddiam şuydu. 12 Haziran 2011 akşamında CHP yeni kurultay tarihini tartışmaya başlayacak demiştim.
Açılan sandıklar yüzde 50’yi bulduğu saatlerde CHP’den bazı muhalif isimlerle temasım oldu. Hepsinin söylediği de aşağı yukarı aynı idi.
“Zerre kadar utanma duygusu varsa istifa etmeli” görüşünü dile getiriyorlar.
Aslında esas darbeyi cemaatler yedi. AK Parti’ye oy vermeyeceğini ilan eden cemaatler, seçmen tabanında bir ağırlıklarının olmadığını ortaya koydu.
Nur cemaatinin Yeni Asya grubu Demokrat Parti’yi, İskenderpaşa cemaati ve Süleymancılar MHP’yi, Çarşamba cemaatinin bir kolu Saadet Partisi’ni destekleme kararı aldılar.
Aslında bir cümleyi daha yazmazsam içim kabarır. 2007’de utanç verici bir gerekçe ile Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi gasp edilmişti. Bunun üzerine bazı çevreler, “Bu oylar aslında Abdullah Gül’ün oyları” demişlerdi.
Erdoğan liderliğindeki AK Parti bütün bu değerlendirmeleri çizip bir kenara attı.
Ünal TANIK / Rotahaber