7 Haziran seçim sonuçları, hiçbir partiye tek başına iktidar yetkisi vermeyince, hangi partilerin anlaşarak bir koalisyon hükümeti kuracakları konusu en önemli gündem maddesi oluverdi.
10 günden bu yana durup dinlenmeden hükümetler kurup, hükümetler yıkıyoruz ama bir türlü olumlu bir sonuca varamıyoruz. Zira her hükümet modeli, çözülemeyen ve içinden çıkılamayan sıkıntılar doğuruyor.
İhtimal olarak düşünülen Ak Parti + MHP ve Ak Parti + CHP ile CHP + MHP + HDP ve HDP’nin dışarıdan destekleyeceği CHP + MHP hükümetlerinin oluşması çok zor görünüyor. Her partinin kendine göre hesabı var ve bu hesap karşı partinin hesabı ile çelişiyor. Ayrıca iş dünyasının ve para babalarının da farklı hesapları, farklı arayışları mevcut…
Bu ihtimaller içinde daha önceki yazımda da vurguladığım gibi en uygun, değerlerimiz açısından en akılcı ve kazanımlarımızı kaybetmeme adına en zararsız olanı ve de tabanların hemen kaynaşacağı Ak Parti + MHP hükümeti gözüküyor. Bu hükümetin oluşumunu zorlayan en büyük faktör çözüm sürecidir. Çözüm sürecinde ortak bir formül bulunabilirse, bu hükümetin kurulması ve yürümesi yolunda hiçbir engel kalmaz. Ülke menfaati, parti menfaatinin üstünde tutularak meseleye yaklaşıldığı takdirde, Bakanlıkların dağılımı konusu rahatlıkla aşılır.
MHP ülke menfaati için, geçmişte başörtüsü düşmanlığı tescilli sol partiye yaptığı fedakârlığı, bugün Ak Parti’ye haydi haydi yapması gerekir. Ak Parti’ye kapıları kapatır, sola ve HDP’ye yanaşırsa, ilk seçimde milletimiz bunun bedelini çok fena ödetir. Bu sebeple MHP’nin akıllıca düşünerek hareket edeceğine inanmak istiyorum.
*** *** ***
Çocukluğundan itibaren Milli Görüş davası içinde yetişmiş ve hamuru Milli Görüş ile yoğrulmuş bir kişi olarak, elbette bu davayı savunan bir partinin iktidarda olmasını istemek en büyük dileğim olsa gerek…
Bu sebeple Milli Görüş lideri merhum Erbakan Hocamızın kurduğu Saadet Partisi’nin hiç değilse TBMM’ne girmesini yıllardır yürekten istedim. Erbakan Hocamızın vefatından sonra oluşan yetersiz ve kalitesiz Genel Merkez kadrosunun yürüttüğü politikaları, Saadet Partisi’nin iyi yola girmesi ve yükselişe geçmesi niyeti ve temennisi ile dost gözüyle zaman zaman eleştirdim.
“SP üst yönetimi Erbakan Hoca’nın yolunda mı?” ve “Saadet Partisinde beklenen değişim oldu mu?” başlıklı yazılarımla 1 yıl önce gerekli uyarıları yapmış, Partinin başına kaliteli bir yönetim getirilerek, bir veya birkaç kişinin sultasından kurtarılması gerektiğini kaleme almıştım. Benim o yazılarıma sert tepki verenler, şimdi aynı doğrultuda, dost gözüyle yazılan yeni eleştiri yazılarını okuyunca haklılığımı görmüş olmalılar.
Siyasi partiler iktidar olmak ve devlet yönetimini ele almak amacıyla faaliyet yaparlar. “Sonuç ne olursa olsun biz tebliğimizi yapmaya devam ederiz” mantığı siyasi partilerin değil, vakıfların ve derneklerin hedeflediği faaliyet çizgisidir.
Bir siyasi parti yıllar geçtiği halde büyümüyor, aksine küçülüyorsa burada bir sıkıntı var demektir. Bu sıkıntının sebebini bulmak ve gereğini yapmak o teşkilata düşer. Sadece Allah rızasını gözeterek koşturan, çalışan, terleyen tabandaki samimi insanları her seferde hüsrana uğratmak kimsenin hakkı olmasa gerek…
Partinin başına çöreklenerek küçük olsun benim olsun mantığı ile hareket eden ve Erbakan Hocamızın evladını bile teşkilatlara sokmayan bir zihniyetle Saadet Partisi ne kadar yol alabilir?
Seçimden önce yazdığım yazıda, Saadet Partisi’nin kendisine en yakın konumda olan ve aynı kökten gelen Ak Partiyle ittifak yapması gerektiğini kaleme almıştım. Bu konuda da haklı çıktığımı zannediyorum. Bu temennim gerçekleşseydi, Saadet Partisi Meclise girmiş, Ak Parti’de iktidar olmuş olacaktı ve ülke bugünkü hükümet krizi ile karşı karşıya kalmış olmayacaktı. Görünen yeni erken seçimde Saadet Partisi’nin hem kendisi hem de ülkemiz adına olumlu bir adım atmasını diliyor ve bekliyoruz.
*** *** ***
Seçimler, Partiler, Hükümet derken on bir ayın sultanı mübarek Ramazan geliverdi. Kur’an ayı, Namaz ayı, Sabır ayı, İnfak ayı olan ve Rabbimizin rahmetinin zirveye ulaştığı bereketli Ramazan ayına kavuşmuş olduk.
Ramazan, nefis muhasebesi yaparak hata ve kusurlarımızı giderme ayıdır. Ramazan, ahde vefamızı tazeleme ayıdır. Ramazan, bütün kötülüklerden uzaklaşma ve bütün güzelliklerle buluşma ayıdır. Ramazan sınav ayıdır. Ramazan, nefisleri terbiye etme ayıdır. Ramazan, şefkat ve merhamet duygularının coştuğu aydır. Ramazan, milli birlik ve beraberliğimizin, kardeşliğimizin zirveye çıktığı, değeri ölçülemeyecek derecede büyük bir aydır ve bütün ayların şahıdır. Yüce Kitabımızın gönderilmeye başlandığı ay olması hasebiyle Ramazan, Kur’an’ın eksiksiz yaşanması gereken ulvi bir aydır.
İşte böylesine kıymetli, faziletli, değerli, ayrıca içerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi gibi ulvi bir geceyi barındıran Ramazan’da tutacağımız oruçlar, bizim için kurtuluş vesilesi olsun. Tutacağımız oruçlarımız kötülüklere engel olsun, iyilikler ve güzellikler içersin. Oruçlarımız bizi melekût âlemine sevk etsin, bize şefaatçi olsun, cennet kapıları açsın. Tüm vücut azalarımıza tutturacağımız oruçlarımız, yapacağımız ibadetlerimiz, kılacağımız teravihlerimiz ve namazlarımız, vereceğimiz fitre, sadaka ve zekâtlarımız bizleri alıp cennete götürsün İnşallah…
Tüm Müslüman kardeşlerimizin Ramazanlarını tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Hayırlı Ramazanlar efendim.
NOT: Kanal 42 TV HASBİHAL programım her Pazar saat 11.00 de ekranda olmaya devam ediyor. Bu hafta Prof. Dr. Orhan Çeker hocamla Oruçla ilgili fıkhi meseleler konulu bir hasbihal yapacağız İnşallah… Dualarınızla bekliyoruz efendim.