Rotterdam’dan gazeteci-yazar Ali Çimen ‘7 Mart’ta Hollanda’da yapılacak yerel seçimlerde oy kullanacak mısın?’ diye soruyor. Soruya evet veya hayır cevabı vererek kurtulmanız mümkün değil. Çünkü devamında ‘Oy kullanıp kullanmamanız ne anlama geliyor?’ diye ekliyor…
Evet seçimlerde oy kullanacağım. Yani sandığa gidip beğendiğim bir siyasi partiden, beğendiğim bir adaya oyumu vereceğim. Sadece oy vermekle kalmayıp aynı zamanda çevremdeki insanları, tanıdıklarımı, dostlarımı da oy kullanmaları için ikna etmeye gayret edeceğim. Onlarında seçim günü sandığa gidip oylarını kullanmalarını isteyeceğim. Çünkü bu eylem benim için her şeyden önce bir vatandaşlık görevidir. Ve kutsaldır. Bu görevimi oy kullanarak yerine getireceğim. Bununla yetmiyor tabiki. İçinde yaşadığım ülkenin belediyelerini idare edenleri belirlemek, onlara yetki vermek için sandığa gidip oyumu kullanacağım.
Oyumu kullanacağım. Çünkü oy kullanmak siyasi katılımdır. Siyasi katılım ise entegrasyonun mihenk taşlarındandır. Var olduğunuzun siyasette gösteregesidir. Bu belediyede ben de varım demektir. Etkin birey olmak, etkin vatandaş olmak özellikle Hollanda’daki son toplumsal gelişmelere bakılınca kaçınılmaz bir hal almaktadır.
Oyumu kullanacağım. Her Türk kökenli vatandaşımızın da oy kullanmasını arzu etmekteyim. Seçimlere katılımın Türkler arasında yüzde ellilere, yetmişlere yükselmesini istemekteyim. Seçimlere katılım oranımızın yüksek olması aslında bir güç göstergesidir Hollanda’da. Siyasilere, nelediyeyi, ülkeyi yönetenlere bir işarettir, sinyaldir. Hele katılım oranımızın yüksek olmasıyla siyasi partiler arasında son Almanya seçimlerinde olduğu gibi dengeleri belirler hale gelirsek değmeyin keyfimize işte o zaman. Almanya’da Hiristiyan Demokratlar’ın, Türkler’in oylarının diğer tarafa kaymasıyla nasıl zorlandıklarını, Türkler’in oylarının nasıl kıymetlendiğini bir düşünelim hele…
Eğer güç göstergesini başarabilirsek, şundan emin olun ki, ne bayan Verdonk kolayca Hollanda sokaklarında sadece Hollandaca konuşulsun diyebilir ne de bir başka siyasi parti mensubu düşüncelerini ve konuşmalarını kontrol etmeden, ulu orta söyleyemez. Bunun yeryüzünde nice örnekleri var. Nitekim Başkan Bush Amerika’da Latino’lar karşısında yapmış olduğu konuşmalara oldukça özen göstermekte, konuşmasına çeki düzen vermekte, söyleyeceklerini ölçüp biçmektedir. Latino’ları incitecek bir uslup kullanmamaktadır. Kanaatim odurki, Avrupalı ve Hollandalı siyasilerin Amerikalılardan öğrenecekleri daha çok şey vardır.
Durum böyle olunca Hollandalı Türkler’in bir amaç birliği yaparak 7 Mart seçimlerine ezici çoğunlukta katılmaları gerekmektedir. Yaptırım gücümüz artacaktır. Türk kökenli adayaları siyasi partiler sıralamaya koyarken daha dikkatli değerlendireceklerdir.
İşte bu ve benzeri sebeplerden doları seçimlerde oylarımızı kullanmalıyız. Durum böyle olunca bizim için yani Hollandalı olmayanlar için 7 Mart Salı günü oy kullanmak bir zorunluluk olmaktadır.
Ali Çimen soruları arasında şöyle bir soru var: Türk kökenli adaylardan ne bekliyorsunuz? Her şeyden önce Türk kökenli adaylar seçildikleri takdirde sadece Türklere hizmet edeceklerdir diye bir beklentiye ve yargıya girmemeliyiz. Belediye encümen üyeliklerine seçilecek arkadaşlarımız yerel yönetimlerde tecrübe kazanacaklardır. Hizmette yarış edebilmek için belki iki kat daha fazla enerji harcayacaklardır. Zira işi öğrenmek kolay olmayacaktır. Sorumluluk almak ve hissetmek en başta gelen görevlerdendir. Aldığımız işi ve yüklendiğimiz görevi en iyi ve layıkıyla yapmak zorundayız. En az hata yapan olmalıyız.
Yerel yönetimlerde tecrübe edinmek ve daha ilerlemek hedefimiz olmalıdır. Zaman zaman ciddiye alınmama hissine kapılabilirler adaylarımız, asla inandıklarından vazgeçmemeliler. Oy aldıkları kitleyle mutlaka, ama bir şekilde iletişimi canlı tutmaları ve bu kitleyi siyasi gelişmelerden sıcağı sıcağına haberdar ederek ilgiyi ve alakayı canlı tutmalıdırlar. Halkın ilgisi ve sürekli desteği encümen üyelerini hem meclislerde hem siyasi partilerde güçlü kılacaktır. Onun için halkın siyasete ve yönetime ilgisi ve katılımı sürdürülebilir bir şekilde olmalıdır. Bu ilişki ancak tebessümle ve aşkla devam ettirilebilir.
Son olarak yerel yönetimlerde görev alacak Türk kökenli arkadaşlarımızın hiç akıllarından çıkarmayacakları, isteselerde istemeselerde onları bir şekilde ilgilendiren bir konu da şüphesiz önümüzdeki yıllarda gündemde olacak olan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileridir. Bu süreçte Hollanda yerel yönetimlerinde görev alan arkadaşlarımızın Türkiye’deki yerel yönetimlerde yaşanan değişim sürecine mutlaka katkıda bulunacakalrı akıllardan çıkarılmamalıdır. Demokratikleşme, vatandaşlık bilinci, yerel yönetimler Türkiye-AB sürecinde karşımıza çıkacak önemli konulardandır.
Hollanda’da yaşamakta olan Türk kökenli vatandaşlarımızın ve yerel yönetimlere aday olan arkadaşlarımızın bu duygu ve düşüncelerle seçimleri değerlendirmelerini arzu ederim.