Abdülaziz Bayındır’ın “Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış” (İstanbul, 2007) adlı eserinde Mahmut Efendi ve ekibiyle görüşmeleririn birinde Şeyh Efendi, Allahu Teala’ya Hz. Peygamber (s)’i vesile kılmanın meşru olduğunu söyleyince Bayındır, delil gösterdikleri hadisin metnini vermekte: “Gözleri görmeyen bir adam Hz. Muhammed (s)’e gelir ve şöyle der: ‘Allah’a dua et, bana şifa versin.’ Allah’ın elçisi buyurur ki: ‘İstersen dua ederim, istersen durumuna sabredersin daha iyi olur.’ Adam, ‘Dua et.” der. Muhammed (s) ona güzelce abdest almasını, iki rekat namaz kılmasını ve şöyle dua etmesini emreder: ‘Allah’ım senden istiyorum, rahmet peygamberi Muhammed ile birlikte sana yöneliyorum. Ya Muhammed, şu ihtiyacımın görülmesi için seninle Allah’a yöneldim. Ya Rab! Onu benim hakkımda şefaatçi kıl.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned ve Tirmizi’den naklen). “..onu benim hakkımda şefaatçi kıl (شَفِّعْهُ فِيّ)…” demek, “benimle ilgili duasını kabul et” demektir. Çünkü şefaat, yardımcı olmak ve istekte bulunmak için birine eşlik etmektir. O, Hz. Peygamber (s)’den duasına eşlik etmesini istemiş, Hz. Peygamber (s) de onun kendisiyle birlikte şöyle demesini istemiştir: “(اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَة) Allah’ım senden istiyorum, rahmet peygamberi Muhammed ile birlikte sana yöneliyorum.” Hadisten anlıyoruz ki, Rasulullah (s)’ın şefaati “dünyada” hayırlı bir işe destek vermek/aracılık etmek anlamında kullanılmış.
Bayındır’ın yukarıdaki hadisteki şefaatin dünyeviliğine dikkat çeken yaklaşımına paralel bir bakış açısı da Mehmet Paçacı’nın “Kutsal Kitaplarda Ölümötesi” (Ankara, 2001) adlı eserinde mevcut. Yazara göre, putların var oluş sebebi olarak (kötü bir işe destek verme anlamındaki) şefaat, Allah’a yaklaşmanın ötesinde, O’nun dünya işleri üzerindeki hükmünü geçersiz kılma çabasının bir tezahürüdür. Bu ise tevhidin hiçbir zaman tahammül edemeyeceği bir durumdur. Müşriklerin katı dünyevilikleri dikkate alındığında, onların şefaatten bekledikleri yalnızca bu dünyada umulan bir aracılık ile hayatın zorluklarının giderilmesi ve dünya işlerinin yolunda gitmesini sağlamak olmalıdır. Nitekim Kur'an’da şefaatin dünyevilikle açık işkisi görülen bir kullanım mevcuttur: “Kim güzel bir işte şefaatte (يَشْفَعْ شَفَاعَةً) bulunursa, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde şefaatte bulunursa, ona da o kötülükten bir pay vardır.” (Nisa, 4: 85).
“Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlerine güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz.” (Enam, 6: 94) ayetiyle ilgili olarak Taberi, “Allahu Teala’nın ahirette ortak koşanlara şöyle diyeceğini ifade etmekte: ‘Dünyada edindiğiniz ve ahirette de şefaatçileriniz olacağını sandıklarınızı göremiyoruz.” أَنَّهُمْ lafzından da anlaşılmaktadır ki, edinilen şefaatçiler insandı, henüz hayattalarken ya da öldüklerinde heykellerini yapıp onlara olağanüstülükler atfettiler. Ancak onların ahirette onlara hiçbir faydası olmayacaktır.
Paçacı’ya göre, müşrikler dünyada edindikleri şefaatçiler sayesinde insanlar üzerinde egemenliklerini tesis etmişlerdi. Bu itikad aynı zamanda insanın dünyasını ve inançlarını düzenleme gücünü ve yetkisini kendinde görebilmesi ve “bilemediğini ve güç yetiremediğini kabul etmek zorunda olduğu bir alan olan dünya ötesinde ilahi hesaba yer vermemesi” sonucunu doğurmaktadır. Ahireti inkârın sebebi olarak görebileceğimiz dünyaya bağlılık aynı zamanda bu inkârı yaşatıp geliştiren başlıca unsur durumundadır. Dünyaya bağlılık ve ölüm ötesini reddedişi birbirlerini doğru orantılı olarak etkilemekte ve böyle bir anlayış çerçevesinde birbirlerini tamamlamaktadırlar. Yeniden dirilmeyi reddeden Mekkeliler bütün gayretleriyle bu dünyada refah içinde yaşamak isteyen zeki, kabiliyetli tüccarlar ve dünya arzusuyla dolu iş adamları olarak karşımızdadırlar.
Görüldüğü gibi, şefaat dünya hayatından bağımsız bir kavram değildir. Hiçbir şefaatin olmadığı ahirette (Bakara, 2: 254) cennetliklerden olmayı diliyorsak, dünyada hayırlı işlerde şefaatte bulunalım, müminlere sıkça dua edelim.