Kur’ân, bize şehidlerin ölümsüz olduğunu ve onlara ölüler demememizi öğütler.
"Allah yolunda öldürülenlere "Ölüler" demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz." [1]
Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler.[2]
Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte, onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır.[3]
Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını cennete karşılık satın almıştır.[4]
Aslında Allah yolunda can veren şehid, fiziken ölüdür. Yani hastane morgunda yatan hastalık sonucu ölmüş olan kimse ile şehidin cenazesi arasında görünüşte bir fark yok gibidir. İkisinin de ruhu bedeninden ayrılmış ve cansız yatmaktadır. Buna rağmen Kur’ân, iki cenazeyi bir tutmaz, İslam Fıkhı da.
Bir kere şehidin cenazesi yıkanmaz, diğer cenaze ise yıkanır.
Şehidin elbiseleri kefenidir, onlarla gömülür. Diğer cenaze ise yıkandıktan sonra kefenlenir öyle gömülür.
Şehide ölü denmez, çünkü o ölümsüzlük uğruna canından geçmiş, ölümü öldürmüştür.
Çünkü o, canını cennet karşılığında Allah’a satmıştır. Cennet ise, ölümün olmadığı ebedilik yurdudur.
Çünkü şehid, ölümsüz kahramanlıklarıyla anılır ve yaşar. Çünkü şehidin adıdır Yahya. Yahya “yaşar” demektir. Hz. Yahya’ya bu adı, bizzat Yüce Allah vermiştir. Ve Yahya aleyhisselem, henüz otuzuna bile girmeden gencecik yaşta şehid edilmiştir. Yüce Yaratıcı, onun gencecik yaşta dünyadan ayrılacağını bildiği halde, ona Yahya adını vermiştir. Zira Yahya peygamber, mücadelesi ve insanlığa sunduğu ölümsüz mesajlarıyla kıyamete kadar yaşamaya devam edecektir. Bunun için Kur’ân’da bir Hz. Yahya için, bir de Hz. İsâ için Doğduğu gün ona selam olsun, öleceği gün de ve tekrar dirileceği günde ona selam olsun[5] buyurulmuştur. Zira her ikisinin de doğumları farklıdır. Hz Yahya, ihtiyar ve kısır karısı ile birlikte Hz. Zekeriya’nın çocuktan ümitlerini kestikleri bir sırada mucizevî olarak doğmuştur. Hz. İsa da babasız olarak dünyaya gelmiştir. Hz. Yahya, şehid olarak dünyadan ayrılmıştır. Hz. İsâ’nın dünyadan ayrılışı da sıra dışıdır. Üçüncü olarak her iki peygamberin yeniden dirilişleri de farklı olacaktır.
Zaten hayat, yalnızca şu dünyada debelenmekten ibaret değildir. Anlamsız bin hayattan, anlamlı bir ölüm çok daha hayırlıdır. Gerçek hayat, hakikatin tanığı olmaktır ve hayat dünya ahret bir bütündür. Bu yüzden ölüm, bir bitiş ve yok oluş değil, öteki âleme geçiştir.
Bediuzzaman, şehidin ölümsüzlüğünü hayatın mertebelerini beş kısma ayırarak şöyle açıklar: Hayatın birinci mertebesi, bizim yaşadığımız hayat olup bir takım kayıtlarla sınırlıdır. İkinci tabaka Hz. Hızır ve Hz. İlyas’ın hayatı, üçüncü tabaka Hz. İdris ve Hz. İsa’nın nuranî hayatları, dördüncü tabaka kabirdekilerin hayatı, beşincisi ise şehidlerin hayatıdır. Şühedanın hayatı kabirdekilerin hayatından farklıdır. Kabirdekiler gibi kendilerini ölmüş bilmezler. Onlar, Berzah âleminden çok büyük lezzet alırlar.[6]
Şahadet kelimesi uğruna, şahadet özlemi taşıyanlara müjdeler olsun. Yüce Mevla tüm şehidlerimize rahmet etsin.