Bir haftada Konya’mıza üç şehit birden düştü. Aslında onların acısı yalnızca ailelerinin yüreklerine düşmedi, tüm Konya’mızın ve tüm Anadolunun bağrına düştü. Acımızı içimize gömdük, içimize ağladık. Şehid cenazelerini on binler dualarla uğurladı. Onlar yediden yetmişe insanımız tarafından bağırlara basıldı ve dualarla uğurlandı. Bir de öteki tarafta onların canlarına kastetedenler var. Ne gayeleri belli, ne kime hizmet ettikleri belli, ne mezarları belli, ne de duaları hak ediyorlar! Mazlum ve şehid Hâbil’insafında olanlar, zalim ve kâtil Kâbil’in safında olanlar!
Peygamberimiz aleyhisselam, peygamberlik gibi bir makamın sahibi olduğu halde, Allah yolunda öldürülsem, tekrar dirilip yeniden öldürülsem, tekrar dirilip yeniden öldürülsem, sonra tekrar diriltilip yeniden öldürüsem diyerek şehitliğin ne yüksek bir makam olduğuna dikkatlerimizi çekmiştir.
Şehîd, her şeye şahit olan Yüce Rabbimizin adıdır. O, yolunda can verenlere kendi adını vermiştir. Şehîd, hakikatin tanıklığı uğruna can verdiği için, can verirken cennetteki makamına tanık olduğu için bu ismi almıştır.
Şehidler, bu cennet vatanı kanlarıyla sulayan, uğruna can vermekle bu toprakları, vatan konumuna getiren mübarek şahsiyetlerdir. Şehidler, kıyamet günü şefaatleri umulan, seçkin kişilerdir.
İnanan insanın nazarında hayat, ne sadece dünya hayatıdır, ne yalnızca ahiret hayatıdır. Hayat, dünya ve ahiret hayatıdır. Dolayısıyla bu dünya hayatının sona ermesi, bir bitiş ve yok oluş değildir. Onun için bizim kültürümüzde ölen kimse için ahirete göç etti, irtihal etti, dünyasını değiştirdi, Dostuna kavuştu, gerçek hayata uyandı denir. Erenlerin nazarında ölüm, sevgiliye kavuşma ve dostla buluşma, düğün gecesi/şeb-i arusdur. Hele bir de bu dünyadan ayrılış, şehadet gibi bir paye ile gerçekleşiyorsa artık şehidin kabir istemesine bile gerek yoktur. Zira onu bekleyen, sarıp sarmalayacak olan bir Peygamber kucağı vardır. Şairin dediği gibi: Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber/ Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber!
Bütün bu gerçekler yalnızca teselli için söylenmiş değildir. Salt hakikatin kendisidir bunlar. Bu hatırlatmalardan sonra şimdi de şehidler giderken neler söyler, onlara kulak verelim:
Dünya ölümlüdür, er ya da geç öleceğiz. O halde aldanmayın dünyanın geçici lezzetlerine, dünyevileşmeyin!
Her birimizin ölüm tarihleri belirlenmiştir. Hepimiz için tayin edilmiş bir ecel vardır. O an geldi mi ne bir saniye öne alınır, ne de sonraya bırakılır. Can veren herkes, eceliyle ölür. O halde her zaman o ana hazır olmalıyız.
Bir kere ölecek olduktan sonra neden o da izzet ve şerefli bir ölüm olmasın!
Bize ölüler demeyiniz, bizler Yüce Rabbin katında özel rızıklarla ağırlanan dirileriz, lakin sizler bunu anlayamazsınız!
Uğruna can verdiğim, değerlerin kadr ü kıymetini bilin ve o değerleri koruyun, onlar uğruna gerektiğinde maldan ve candan geçmeye siz de hazır olun!
Adımı ve uğruna candan geçtiğim değerleri, basit dünyevî emeller uğruna kullanmaya kalkmayın.
Birileri, bizim birlik ve kardeşliğimize kast etmek için bizim canımıza kıydılar. Sizler sakın kardeşliğinizi zedeleyecek davranışlarda bulunmayın. Birbirinizle kenetlenin ve kardeşliğinizin gereğini yapın!
Tüm şehidlerimize Yüce Mevlâ gani gani rahmet eylesin! Mevlâ geride kalanlara sabr-ı cemil ve metanet nasip eylesin. Milletimizin başı sağ olsun!