Şehirleştik mi?
Bir yanımız hala köylü mü?
“Bu başlık neyin nesi, elbette şehirleştik” dediğinizi, duyar gibiyim. Haklısınız, istatistik rakamlarına bakarsanız müthiş bir şehirleşme hızımız var. Verilen oranlar batı ülkelerinin rakamlarına göre geri olsa da bizde de hızlı bir şehirleşme sürüyor.
Sadece Konya’yı ele alırsak bile ne denli hızlı şehirleştiğimizi görürüz.
1960 yılında Konya’da şehir nüfusu 279.878 köylerde yaşayan nüfus ise 702.544. Bunu orana vurursak, nüfusun % 28.49 u şehirli, % 71.51 i köylü.
2012 yılında durum tam tesi. Nüfusun % 76.20 si şehirde, % 23.79 u köylerde, kırsalda yaşıyor.
Hal böyleyken acaba şehirli olabildik mi?
% 99.00 köylü olduğumuzu, ancak % 1.00 kadarımızın şehirli olabildiğimizi düşünüyorum. Şehirde oturmak, zengin olmak, büyük imkanlara sahip olmak şehirli olmaya yetmiyor.
Daha farklı kıstasları var şehirli olmanın.
Şehirli olmak bir aidiyet duygusunu, yaşanılan şehri sevmeyi gerektiriyor.
“Konya’dan bir gün ayrılsam kaçıverecekmiş duygusuna kapılırım” diyen birini tanıyorum ama böyle kaç kişi çıkar ki? Sözgelimi İzmir’de 500 binden fazla Konya’lının yaşadığı söyleniyor. Ankara, Antalya, İstanbul vb. gibi şehirlerimizde ne kadar Konya’lı var, bileniniz var mı?
Bu şehirde yükünü tutan gidiyor.
Silifke’den Antalya sahillerine kadar bir bakın, arazilerin çoğu Konyalıların. Acaba şehirde yaşayamadıklarını oralarda mı yaşıyorlar dersiniz?
Bir şehirde yüzlerce hemşehri derneğinin varlığı, aidiyet duygusunun yokluğunu, sevgisizliği gösterir.
Şehirli olmak tiyatrosu, gazeteleri, kültür-sanat olayları ile rafine bir kültür demektir.
Gazeteler şehirli olmanın vazgeçilmez kültür ve iletişim araçlarıdır. Varsıllarımız ve yönetim kademesi içinse kendilerinin ne kadar övüldüğüyle orantılıdır gazetelerin vazgeçilmezliği.
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” deyimi, bir başka toplumda var mıdır acaba?
1960 lı yıllarda sanayi olarak birkaç un faprikası, tuğla kiremit faprikası ve bir halı faprikası ancak varken günümüzde kaç tane sanayi bölgesi oldu. Sanayicilerimizin, işadamlarımızın, varlıklı insanlarımızın sayısı günden güne artıyor da bu insanlarımızın şehir kültürüne, sanatına ayırdıkları zaman ve imkan ne kadar.
Maalesef kocaman bir hiç.
Merak ediyorum yukarda saydıklarımdan kaç tanesi tiyatro tutkunudur. Kaç tanesi bir resim ya da fotoğraf sergisine gider de onun için çerez parası bile olmayacak bir meblağı sanat adına küçük bir yatırım yapar, sanatçıyı onurlandırı, sevindirir.
İyi biliyorum yapmaz.
Çünkü toplama kalabalıklarla nice sergi açılışları gördüm.
Kişisel olarak onlarca sergi açtım, haberimin olduğu hiçbir sergiyi kaçırmadım ama hiçbirinde o insanları göremedim. Çünkü onlar sanayici, işadamı, zengin olmuşlardır ama hiçbir zaman şehirli olamamışlardır. Sanata kültüre etliekmeğe ayırdıkları zaman kadar bile ayıracak zamanları yoktur.
İsterseniz bir resim sergisine gidin, ancak sanatçının varlıklı bir yakını varsa satılır eseri. Yoksa sergi bitiminde hepsi toplanır ve doğru depoya. Feodal toplumlarda bile varsıllar sanatçılarını destekler, onların ürettiği eserleri şatolarının duvarlarına asarlardı. Bizim varsılların kaçının duvarında orijinal bir tablo asılıdır, merak ediyorum.
Bazı sivil toplum örgütlerimiz var, onların etkinliklerine zamanım elverdiğince katılmaya çalışırım. Şehirli olamayan varlıklılarımızı oralarda görmekte mümkün olmaz.
Ünlü kütüphaneci ve yazarımız Celalettin Kişmir boşuna dememiş “Vefasız Şehir” diye. Sahi etliekmeğe destanlar düzen varsıllarımızdan ve tepe yöneticilerimizden kaçı hatırlar Kişmir adını.
Neyse...