Şehr-i Ramazanınız bir başka olsun!

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslamî terminolojide niyet; Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve buyruklarına uymak için bir işe yönelmeye kalben karar vermek, özgür iradeyi o yöne yöneltmektir. Söz veya davranış plânında gerçekleştirilen bir faaliyette “Allah’ın rızası” amaç edinilirse, insanın yapmış olduğu bütün meşrû şeyler ibadet kapsamı içerisine girer. Meselâ; sokakta koşan iki adam düşünelim. Biri kendisine yardım etmek isteyen kimseye ulaşmak için koşuyor; diğeri ise, bir hırsızlık yapmıştır, polise yakalanmamak için koşuyor. Yapılan “koşma” fiili aynı, ama, niyetler farklıdır.İslâmiyet’te ibadet üç amacı gerçekleştirmek için yapılır. Bunlar; cennet ümidi, cehennem korkusu, üçüncüsü ise, sadece ve sadece Allah’ı hoşnut etmek niyetidir. Bu ibadet niyetleri içerisinde de en makbul olanı, üçüncüsüdür. Eğer amaç sadece Allah’ı hoşnut etmek olursa, cennet ümidi ve cehennem korkusu da bunun içine girer. İşte biz de Ramazan ayında tutuğumuz orucun karşılığını Allah’tan bekleyerek ibadet maksadıyla oruç tutarsak, yaptığımız bu güzel ibadete karşılık olarak günahlardan arındırılacağımız birçok rivâyette bildirilmektedir. İslam korku dinî değil, ümit dini, sevgi dinidir. Ümitle birlikte yapılan ibadetler daha üstündür. Çünkü ümit, sevgiyi doğurur. Korku ise, ümitsizliğe sebep olur.Bilindiği gibi, yaptığımız ibadetlerin manevî açıdan sevabını yok eden inorganik/ruhsal hastalıklardan birisi riyâ dediğimiz gösteriş; bir diğeri, insanların falan nasıl da ibadet ediyor demelerini beklemek ve yaptığı ibadeti başkalarına anlatma anlamına gelen sum’a; bir başkası ise, kendini beğenmektir. Böyle amaçlar taşıyarak ibadet etmek Allah’tan başkasına tanrısal nitelikler yakıştırmak olur ki, bunun adı şirktir. Halbuki Hz. Peygamber, böylesi davranışlardan Müslümanların uzak durmalarını istemek adına şöyle buyurmuşlardır: “Her kim yaptığı amelini başkalarına anlatırsa (işittirirse) kıyamet gününde Allah da (onun bu halini mahşer halkına) işittirir, kim de gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah onun iç yüzünü ortaya çıkarır.” (Buharı, Rikâk,36).Gerçekten ameller, niyetlere göredir. Niyet, yönelmek demektir. Niyetten maksat, ibadetle âdeti birbirinden ayırmak içindir. İbadetle âdetin ayrılmasının misâli, oruç tutan kimsenin durumu gibidir. Birisi fazla kilolardan kurtulmak için oruç tutar ki, bu âdettir, diğeri ise, sırf Allah emrettiği için oruç tutar ki, bu da ibadettir. Halbuki oruçta ikinci niyet olsa, birincisi de beraberinde gerçekleşmiş olacaktır. Acaba insanlar ibadette niçin gösteriş ya da kendini beğenmek gibi davranışlar içerisine girerler? Her halde dünyevî bir takım istek ve arzuları gerçekleştirmek içindir. Bunun başında dini kullanarak istismar etmek gelir. İnsanlar üzerinde nüfûz oluşturmak, çıkar, menfaat elde etmeyi amaçlamak niyetiyle ibadet yapılırsa, belki bu davranışlardan din dünyevîliğe tahvil edilerek menfaat elde edilmiş olabilir; ama Allah’ı aslâ hoşnut etmiş olamayız. Yaptığımız bütün davranışlarda Allah’ın hoşnutluğunu aramak, ibadetlerin ve kulluğun güzelliğindendir.Acaba, sabahtan akşama kadar soğuk ve sıcak demeden yemesini içmesini ve nefsânî arzularını salt Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için oruç tutan bir kimsenin orucuna da gösteriş karışabilir mi? Elbette karışamaz, bu çok zordur. Oruç, katlanılması ve sürekli yapılması mümkün olan meşakkatli bir ibadet türüdür. Açlığa, susuzluğa ve nefsanî arzulara tahammül göstermek ancak, güçlü bir iradenin işidir. O halde oruç tutmak, büyük bir sabır, büyük bir fedakârlık ve Allah yolunda onun hoşnutluğunu kazanmak için göğüslenen bir imtihandır. Dinî sorumluluklarının bilincinde olan bir Müslüman böyle bir fedakârlığı gerçekleştirirken hiçbir zaman âdeti öncelemez, ibadeti öne alır. Yani, perhiz veya fazla kilolardan kurtulmak maksadıyla oruç tutmaz. Elbette oruç ibadetinin insana sağladığı sayısız hikmetleri vardır. Oruç, en büyük eğitim vasıtasıdır. İrade eğitimi, oruçla sağlanır. İnsanın olağanüstü hallerde açlığa susuzluğa ve her türlü mahrumiyetlere katlanmasını öğretir. Toplumsal hayatta güçsüz kalmış olan fakir ve yoksulların halini yaşayarak, onlara karşı yardım etme duyarlılığını ateşler. İnsanda merhamet, şefkat ve yardımlaşma duygularını geliştirir. On bir ay çalışan midemizi dinlendirir. Hâsılı, İslam’ın beş şartından biri olan oruç, insana ve topluma ahlâkî, dinî, iktisâdî ve içtimâî açılardan sayısız yararları olan ve insanın manevî hedefleri gerçekleştirmesini sağlayan önemli ve içerisine gösteriş karışmayan tek ibadettir. Bundan dolayı Resûlullah (a.s) şöyle buyurdular: “Allah, Âdemoğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesnâ. Çünkü o, benimdir, onun mükâfatını verecek olan da benim, buyurmuştur.”Hz. Peygamber’den gelen bu rivâyetten anlaşıldığına göre, oruç insanda güzel ahlakı yerleştirmek için kaçırılmaz bir fırsat doğurmaktadır. Bir ay, bu ahlâkî ilkeleri kendisine alışkanlık haline getiren bir kimse, diğer aylarda da sürdürürse hem kendisi için ve hem de toplum için iyi bir insan modeli oluşturabilir. Bir kimsenin Ramazan ayı düzgün geçerse, o senenin geriye kalan ayları da düzgün geçer. Zaten İslam ahlakının gayesi, Allah’ın emirlerine itaat etmek ve O’nun yaratıklarına şefkat ve merhamet göstermek değil midir? Böyle dindar bir insan, diğer insanlarla olan ilişkilerinde ve iş hayatında bu ahlâkîliği temel ilke edinecek demektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.