Abdülhamid Han’ın içerideki ve dışarıdaki düşmanlarının elbirliği edip, birtakım zulümlere girişmelerinin adına 31 Mart Vakıası deniyor. Döneminde, 10 bin kilometre demiryolunun yapıldığı, sadece eserlerinin isim listesinin birkaç cilt kitap olduğu, dışarıya ödediği borçlara, kurmaya çalıştığı refaha, Yahudilere karşı duruşuna rağmen dün Abdülhamid Hanı yerinden ettiler.
Yaşanan yıkımın ardında ise Yahudiler başta olmak üzere Fransızlar, Ermeniler, Rumlar ve hatta Almanlar bile var. Yahudi olmayana hayvan gözüyle bakan bu dinin mensupları bugün ne kadar azgın, ne kadar acımasız ve ne kadar haysiyet yoksunu iseler, dün de bugünden farklı değil hatta daha beter durumda ülkenin başına musallat olmuşlardı. Yahudi bir yana dün de içerideki Rus fanatikleri yüzünden başımıza gelmeyen kalmamıştı…
Belki de bu kadar siyasi dehası, akılcı politikaları ve ılımlı bakış açısına rağmen Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi, Siyonist faaliyetlerin çok yoğun olduğu bir döneme denk gelmiş olmasındandır. 31 Mart destekçilerinin çıkarları farklı olsa da düşmanları aynı: Sultan Abdülhamid.
Çalan Çalana!
O dönemin kimilerince kahraman ilan edilen, tarihin söylediklerine bakılınca hain olduğu anlaşılan subaylarından biri: Mahmut Şevket Paşa. İttihatçılarla ve askerlerle birlikte Selanik’ten kalkıp Yıldız Sarayına gelen, sonra da o sarayı yağmalayacak kadar düşük ahlak bir insan bu Paşa. Kendi ifadesiyle, “Eğer askerler, Abdülhamid’i indirmeye geldiğimizi bilse bizi tükürükleriyle boğarlar” diyor. Amacının ne olduğu bilinse, başına geleceklerden kendi de haberdar.
Olay günü Yıldız Sarayına varıp da içeri girdiklerinde mal, mücevherat, para, altın ne varsa… Şevket Paşa ve etrafındaki hainler, Sarayı yağmalıyorlar. Çalan çalana! Kim ne bulursa onu alıyor! Abdülhamid’i o günün sabahını beklemeden gece saatlerinde Selanik’e götürüyorlar. Günün ağarmasını bile beklememelerinin arkasındaki sebep iyi okunmalı.
Şimdi diyeceksiniz ki, dediklerin sana göre doğru. Video izleme kanalına, “Mahmud Şevket Paşa’nın 31 Mart Olayı Sırasındaki Ses Kaydı” yazarsanız neden bahsettiğimi anlayacak, hatta ses kaydını dinleyince de dehşete kapılacaksınız.
Düşünün ki, Abdülhamid’e insan kanı emen haris diyen biri…
Düşünün ki Abdülhamid’e baykuş diyen bir Paşa,
Düşünün ki Abdülhamid’e insan kıyafetindeki canavar diyen bir komutan,
Ne acı değil mi?
Ve bir de şunu düşünün, tüm bunları yapan bu hırsızın isminin verildiği bir okul var. Hem de Konya’nın göbeğinde!
Şimdi kim ise yetkili bu yazdıklarıma kulak versin. Askeri galeyana getirip, vatan elden gidiyor, Bizans’ın kucağındaki Padişah nidalarıyla, Kudüs’te Yahudilere nefes aldırmayan Abdülhamid Han’ı, yerinden edenlerin isimlerini eğitim kurumuna vermek hangi aklın ürünü? Hadi verdiniz, kimsenin mi aklına gelmedi bu işin yanlış oluşu! Kimse mi bilemedi bu ismin arkasındakileri? Belli ki bilinememiş, belli ki kimse söylememiş. Onu da ben diyeyim de kimin yetkisi ise düzeltsin bu yanlışı. Tarihe verilecek hesap unutulmamalı!