“Şeker armudu”, “dimnit üzümü” namına belediye başkanlarımıza arz…
Aklım pazarlarda; gözüm yol kenarlarına tünemiş meyve satıcılarında…
Tam bu günlerde “Şeker Armudu” tezgâhlara düşebilir… Ama, içimde bir endişe… Ya bu yıl yılı değilse? Geçen yıl tek tük görünmüştü; ya bu yıl hiç görünmezse? Aklıma gelen, “dağlara taşlara”; “Şeker Amudu”na ağıt yakmak bana düşmesin…
Geçen perşembe, çok şükür, ilk “Şeker Armudu” Nalçacı Pazarı’ndaydı…
DİMNİT ÜZÜMÜ, ŞEKERARMUDU, HARMAN ELMASI YİTERSE, KONYA’NIN DA KONYALILIĞINDAN ÇOK ŞEY GİDER
“Eski Konya” bir “Bağ Denizi”nin ortasında bir ada gibiydi. “Kadim Şehir” bağlarla kuşatılmıştı… Milyonlarca çubuk, binlerce dönüm bağ… Üzümün yaşı, kurusu, pekmezi Konyalı’nın yazın kışın ekmeğinin katığı…
“Dimnit, Aladiriz, Gut, Germi, Hanımparmağı” Konya’ya özgü üzüm cinsleri. “Endemik” üzümler; yerel, yalnız Konya toprağının malı…
Şeker armudu, “üzüm eriği”, “Ekmek Ayvası”, “Harman Elması” da Konya’nın nadir ürünleri…
Ama, Konya’da elli yıl önce herkesin dimnit üzümünü, şeker armudunu kırk yaşından küçük Konyalılar tadamadı… “Hevenk” yapılan kış armutlarının, tavanlara asılan kışlık “büzgülü” üzümlerinin masalını dinleye dinleye büyüdüler.
1970’lerden sonra Moğollar’da bile görülmemiş bir kıyıcılıkla “Konya Bağları”na kıyıldı. “İmâra açmalar” baştan sona yanlış yapıldı… Neyse… “Dökülen süte ağlanmaz”. Ama. Ben. “Aslım”ı kurutanları; binlerce dönüm bağın suyunu keserek kurutanları hayırla anmıyorum.
Bir şehrin “Nesi meşhur?” sorusu; “Bu şehrin özel nesi var?” sorusu günümüz dünyasının en çok sorulan sorudur… Şehirler başkalarında olmayan özel ürünleriyle prestij kazanıyorlar. Herkes; yerlisi, yabancısı değişik, orijinal bir şeyler bulma, yeme; hediye olarak götürme peşinde.
Konya’yı Konya yapan sadece tarihi değil; sahip olduğu coğrafya, iklim, kendine özgü bitkileri, sebzeleri, meyveleri… Yemekleri, oyunları, el işleri; kısacası, folkloru… Maddi, manevi “özel” ve “özgün” her şeyi.
BAŞKALARI ÇOKTAN UYANDI; BİZ DE ARTIK UYANALIM…
Belki, kıyıda köşede üç beş yüz kök kalan nadir meyve cinslerimizi, nadir sebze cinslerimizi çoğaltıp, “ihya” edip gelecek yüzyıllara taşınmasını sağlamak “emaneti” şimdi bizde… Eğer, şeker armudu, dimnit üzümü, büzgülü üzüm, ekmek ayvası, tatlı pelit, üzüm eriği, hanımparmağı üzüm yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa aktarılmışsa: biz de gelecek kuşaklara aktarmakla yükümlüyüz… Yani, bir “vebal” var burada. Sözümüz “vebal” nedir, bilenlere.
İnternete bir girin. Her şehir, her belde, her bölge “Otantik”, “Yöresel”, “Kendine özgü”; “Endemik” nesi varsa peşine düşmüş… Katmerinden oyasına kadar; üzümünden, yerel otlarından peynirlerine kadar; kuru fasulyesinden çaput bebeklerine kadar. Tanındıkça, tanıttıkça maddi, manevi kazançlarının artacağı bilincindeler. Uyanmışlar; yurdun ve dünyanın “nadir” şeylere eğilim gösterdiğini saptamışlar. Her şeylerini yeniden keşif, yeniden ihya telâşındalar.
Okur musunuz şu haberi? Cihan Haber Ajansı, 31.03.2011’de servis yapıyor, cümle medyaya.
“Gümüşhane Tarım İl Müdürlüğü, şehirde meyveciliğin sembollerinden göbek elması, sandık elması, bal armudu gibi yerel çeşitleri korumayı hedefliyor. Bu amaçla hazırlanan “Yerel Meyve Çeşitlerinin Koruması Projesi” çalışmaları devam ediyor.
2009 yılında başlatılan proje kapsamında, ilk etapta üretilen bin adet “Göbek Elması” fidanı geçtiğimiz yıl üreticilere dağıtıldı. Yoğun talep neticesinde bu yıl üretilen 500 fidan da kısa sürede bitti. İl Tarım Müdürü Hasan Irkın, proje kapsamında önümüzdeki yıllarda “Göbek Elması”nın yanında, diğer yerel elma ve armut çeşitlerinin fidanlarını da üreterek yeni bahçe tesis çalışmalarına devam edeceklerini söyledi.”
Görüyorsunuz, milletin yaptıklarını. Bu yalnız Gümüşhane’de değil; Ege’de, Akdeniz’de herkes kıpır kıpır. Belediyeleri her “yerel değer”i ihya etmek için önden koşuyor; emekse emek, paraysa para…
BİZ DE KONYA OLARAK YAYA KALMAYALIM…
Büyükşehir, Karatay, Selçuklu, Meram Belediyelerimiz “Konya’ya özgü”, “Nadir” meyve cinslerimizin, hatta sebze cinslerimizin peşine düşmeli… Meselâ; bu ay Şeker Armudu, Üzüm Eriği, Harman Elması’nın tam zamanı.
Belediyelerimiz eski belediye değil. Araç gereç, bahçıvan, bahçe işçisi yüzlerce; para eskiye nazar çuvalla.
Pazarda şeker armudu beklemekle olmaz, üzüm eriği beklemekle olmaz… Parklar, bahçeler müdürlüklerinin elemanları dört koldan yayılmalı Meram’a, Sille’ye, Çayırbağı’na, Gödene’ye, Alakova’ya… Ben burada birkaç “nadir” değerimizi sayabiliyorum; onlar incelemeye başladıkları zaman görecekler ki, “yerel adlar”la anılan, Konya’ya özgü onlarca, kaybolmalarına ramak kalmış meyve türünü bulacaklar.
Bir hafta önce, Nalçacı’da yolun kenarına, “Eski Zamanlar”dan çıkıp gelmiş kadar yaşlı, aksakalı tüm döşünü kapsamış bir Silleli ihtiyar iki kovaya doldurduğu elmaları satmaya çalışıyordu. Öyle düzgün, öyle hoş sarı elmalar. Daha önce görmemiştim ya da çocukluğumda görmüştüm de unutmuşum. Nedir bunlar? diye sordum. İnsan şeklindeki çınar, piri fâni Silleli fısıldar gibi söyledi: “Kayısı Elması”. Eski Konyalı’nın “Yaz Elması”nı yeniden yetiştirmeye girişmezsek, herhalde, önümüzdeki yıl, bu elmanın son gelişi olur.
Yazı ortaladık; eylüle, şunun şurasında ne kaldı ki…
Belediye Başkanlarımız park bahçe müdürlüklerine, “Hobi Bahçesi” birimlerine talimat vermeli. “Gidin, bahçe bahçe gezin. Kimin bahçesinde, bağında “Dimnit Üzümü, Aladiriz Üzümü, Büzgülü, Hanımparmağı, Germi varsa tespit edin. Şeker armudu, üzüm eriği, ekmek ayvası, tatlı pelit incelemesi yapın… Halka sorun, unutulmuş üstün nitelikte meyvelerin adlarını. Fidanının, aşısının kimden temin edilebileceğini tespit edin”.
Fidanı, anacı, aşıyı kimden temin edileceği öğrenilince iş kolay. Belediyelerimiz dev fidanlıklar kurdular; hobi bahçelerinde onbinlerce metrekare parsel. Buralarda, aynı Gümüşhane’de yapıldığı gibi fidanlar üretilir, aşılar üretilir isteyenlere verilir. Can çekişen dimnitler, aladirizler, şeker armutları; bunlar gibi onlarca “Konya’nın Kadim Zenginliği” cins 21. yüzyılda da yaşam hakkı kazanır.
“Bir başkent devamlı başkenttir” sözünün “tekerleme” olmasını; dimnit üzümsüz, şeker armutsuz cascavlak kalmasını istemiyorsak; zararın neresinden dönülse kârdır diyorsak yapılması gereken budur.
SELÇUKLULAR’IN BAŞKENTİNİN KAYISISI “KAMERÜDDİN” HAKKINDA…
20 Mart 1984’te, “Büyük Âlim”, “Büyük Tarihçi” İbrahim Hakkı Konyalı’nın “Kamerüddin Kayısısı Konya’da Yetiştirdi” başlıklı yazısı Yeni Meram’da yayınlandı.
İbrahim Hakkı Konyalı; “Konya’nın “Kamer-üd din adlı şöhreti geniş ülkelere yayılan bir kayısı vardı. Bu kayısıyı, Konya’nın Yaka yöresinin Çakıllı Bendinden akan suyun ikinci bağ olarak uğradığı, sonra Akıncılar Nalbantları’nın bağı adını alan bağ sahibi Selçuk Emirlerinden Kamerüddin yetiştirmişti…
“Emir Kamerüddin’in tatlı meyilli, gedavetli, bol sulu, şehri görüş çerçevesi içine alan, bol meyve, suvarmalık pelit ağaçları bulunan bu bağı bizim bağımızdı. “Nal bantların Bağı” şöhretini taşırdı. Bu bağı Selçuklu akıncılarının baş nalbandı olan dedem Mustafa; ya Karatayi’den veyahut Kamerüddin’in torunlarından satın almıştır. Bağ meyilli yere kurulduğu için set set idi. Her seddi ikişer üçer kişinin kucaklayabileceği pelit ağaçları ayırırdı. Konya’nın hiçbir yerinde bu kadar büyük pelit ağacı yoktu. Karatâyî’yi Konya’daki gibi burada da komşumuzdu” diye yazıyor.
Farkında mısınız? “Kamerüddin” adlı Konya kayısısı, yedi yüz yıl önce Konya toprağında yetişiyor ve “Devrinin malum olan her yerine ihraç ediliyor”.
1984 nire, 2012 nire? Aradan 28 yıl geçmiş… Ben, o zamanlar, bu yazı üstüne, “Yedi yüz yıllık bir kayısıyı arıyorum” diye yazmıştım; adını bilen var mı? diye aramıştım. “Seyit üşütüyor, herhalde” demişlerdi. Ama aklım öyle başımdaydı ki…
HER ŞEYİN HESABI, GÜN GELİR, SORULUR BİR GÜN…
Görüyorsunuz, Büyük Âlim İbrahim Hakkı Konyalı, yedi yüz yıl sonra Konya toprağı’nın bir ziyneti “Kamerüddin kayısısı”nı hatırlıyor, hatırlatıyor; tarihe not düşüyor. Bizim yazımızda bir “tarihe not düşme yazısı”.
Ama, halâ yol yakın. Halâ fırsat var. Çünkü; şeker armudu, dimnit üzümü, yaz elması; bunlar gibi onlarca “Konya’ya özel” meyve son yıllarını sürdürüyor. Ama halâ sağlar…
Bunlar için “ilgililer” ve “yetkililer”, “vebal” altında kalmak istemiyorsa “ihya” için gerekeni yapmalılar.
Büyükşehir, Karatay, Meram, Selçuklu Belediye başkanları için yayınları izleyen, tarayan, sunan “Basın Bürolar” için bir uyarım var:
Bu yazımın “kör kuyuya taş atar gibi”, araya kaynayıp gitmesini istemiyorum… Lütfen sunun Sayın Başkanlara… Ayrıca, sunup sunmadığınızı öğrenmek istiyorum.