Tarih içinde izine rastlanmadığı halde, günümüzde birçok firka ve dini fikir akımı dikkat çekmektedir. Modernistler, Reformistler, Ehl-i Kur'an (Kur'aniyyun, Mealciler) ve İslam’ın saf haline dönme iddiasında bulunan Selefîler bunların başlıcalarıdır. İslam düşünce tarihinde genel manada Selefiliğin iki görünümü vardır:
Bunlardan birisi mütekaddimin selefiliktir. Hz. Peygamber’den gelen: “En hayırlı nesil benim dönemimde yaşayanlardır. Sonra onları izleyenler, sonra onların ardından gelenlerdir.” şeklindeki rivayette “en hayırlı nesiller” oldukları haber verilen ilk üç kuşağa Selef denir. Bu ilk üç kuşak, sırasıyla Sahabe, Tabiûn ve Tebe-i Tabiîn'dir. Bunlar imanda, ilimde ve amelde bütün müslümanlar için örnek nesillerdir.
Sahabe kuşağı, Hz. Peygamber'in vefatından sonra İslam’ın temsilcileri olarak yaşamış, gerek Hicaz bölgesinde, gerekse fethedilen yeni bölgelerde İslam’ı, güçleri nispetinde duyurmuş ve öğrenciler yetiştirmişlerdir. Bu sebeple sahabe'nin İslâm ilim tarihinde olduğu kadar; iman, amel, edep, zühd, vera, takva gibi ahlaki alanda da müstesna bir konumu vardır.
Sahabeden sonra gelen kuşağa tabiûn denir. Bu kuşak da Sahabe'nin rahle-i tedrisinde yetişmiştir. Bu kuşağa tabiun (izleyenler, tabi olanlar) denmesinin sebebi, sahabeye uymakta gösterdikleri titizlik, ciddiyet ve özendir. Tabiundan sonra gelerek onlara öğrencilik etmiş olan kuşağa da tebe-i tabiîn veya etbau't-tabiîn (tabiun neslini izleyenler) denir. İşte bu üç kuşak, doğru İslam anlayışının bize kadar kesintisiz olarak gelmesinde kilit rol oynamıştır.
Tarih boyunca İslâm toplumlarında ne zaman bir sarsılma, gevşeme ve bozulma başgöstermişse, bu üç neslin temsil ettiği İslâm anlayışına dönüş gayretleri sayesinde toparlanma olmuş ve doğru çizgi muhafaza edilmiştir. Önceki selefin dini anlamada yöntemi; iman esaslarıyla ilgili konularda âyet ve hadislerde bildirilenlerin zahiri ile yetinip, müteşâbih nasları te’vil etmemek, ancak, fıkıhla ilgili konularda ise, gerekirse akla ve aklın hükümlerine başvurmaktır. Onlar, iman-amel bütünlüğüne önem vermekle birlikte, ameli eksik olan Müslümanları tekfir etmemişler, kusurlu Müslüman olarak değerlendirmişlerdir. İşte Mütekaddimun (önceki/eski) Selefîlik budur. Bir de kendilerini selefiliğe nispet eden müteahhirûn selefiliğin öncüleri İbn Teymiyye, İbn Kayyım el-Cevziyye gibi âlimlerin yol ve yöntemlerini izlediklerini söyleyen çağdaş selefilik akımları vardır.
Çağdaş Selefilik adlandırması, ünlü hadis bilgini Ahmet b. Hanbel, İbn Teymiyye, İbn Kayyım el-Cevziyye ve Muhammed İbn Abdülvehhab çizgisini bütün farklılıklarıyla bugüne taşıyan akımların şemsiye ismidir. Bu akımların en büyük iki karakteristiği; hadis merkezli zahiri bir metincilik ve kurtulmuş fırka merkezli dışlamacılıktır. Nasçı, doğmatik ve geriye dönük bir bakış açısına sahiptirler. Bu akımlar kendilerini Ehl-i Sünnet-i Hâssa olarak da takdim ederler. Böyle bir isimlendirmeyi seçmelerinin temel sebebi; akılcı, eklektik ve ilerlemeci bir bakış açısına sahip olan Ehl-i Sünnet-i Âmmeden (Mâtürîdilik, Eş’arîlik gibi) ayırmak içindir.
Çağdaş Selefilik, tek bir grubun adı değil, uçlarda dolaşan bir din dilini benimseyen bütün dini akımların ortak şemsiye adıdır. Bu zihniyet biçimi dini anlama konusunda problemlidir. İslam’ın 1400 yıllık zengin kültürel birikimini dışlamakta, tahrip etmekte, dini metinlerin zahirîne zihni sabitleştirerek, İslam’ın kapsamlı bakış açısını daraltmakta ve dışlamacı bir anlayışa sahip olmaktadır. Bu sebeple, İslam’ın insana bakışı, kuşatıcı dilinin ön plana çıkarılması ve modern dünya ile uyumu noktasında, dışlamacı bu din anlayışının düzeltilmesi gerekir. Bunun için yeniden bütün bir islam âleminde dini eğitim ve öğretim kurumlarında köklü bir program geliştirmeye ihtiyaç vardır. Akla, gönle ve tecdîde yeni ufuklar açacak ilimlerin okutulmadığı ortamlardan ancak bağnaz, fanatik ve ötekini dışlamacı, tekfir edici bir Müslüman insan tipi yetiştirilir. Bundan da bütün Müslümanlar sorumludur.