Göreceksin ki; Huyumuz sadece susmak olmuş bizim sadece susmak...
Mevlana bunları söylerken bizim duygularımızla hiç alakası olmayan şeyler hissediyordu mutlaka. Fakat bazı sözler o kadar içten o kadar samimi söylenmiştir ki bir çok insan onu defalarca başka bir yerde başka anlamda kullanır da o kelam güzelliğinden ve manasından hiç bir şey kaybetmez. Belki de sıradan kelime dizilerini şiir yapan budur.
Konya’nın en gözde ziyaretgahlarından Şemsi Tebrizi türbesini her ziyarette başka bir dize başka bir hikaye geçer aklımdan. Bu seferki de başlıkta geçen şiir.
Az farkla kendi duygularımı seslendiriyorum : Sen bizim çevremize gelirsen ey Şems huyumuz sadece konuşmak olmuş bizim sadece konuşmak !...
Şems ‘in bu türbede olup olmadığı ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte , en azından o kuyuda bir süre kaldığını bildiğimizden makamı kabul edilir. Ve “ Bütün alem sakalıma asılsa da deseki : Sus, konuşma ! Ben söyleyeceğim sözü sakınmam. Ve o söz bin yıl sonra da olsa , kime ulaşmasını istiyorsam ona ulaşır.” Cesaret ve iddiasıyla konuklarında mutlaka farklı bir tesir bırakır.
Her mekanın bir mesajı vardır elbette ve evrenin neresinde olduğunu bilmesek de yok olmayacağını bildiğimiz ruhların özellikle de Şems gibi deha ve inanmış adamın güçlü etkileri devam eder. Ona sadece ön adı ile hitap etmem dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Ama müsterih olun kim ne derse desin hiçbir ünvana, nama, sana, kisveye, cüppeye sığmayacak bir adam varsa bu topraklarda o da Tebrizli Şems’dir.
“Size nasıl hitap edelim?” diye sorulduğunda “Şems” diyen kendisidir. Ünvan, hitap ve iltifat cümlelerinin mektuplarda yarım sayfayı geçtiği bir dönemin Konyasını düşünün . Onun bu tercihi şakınlık yaratmış ve ‘sadece bu kadar mı’ sorusuna muhatap olmuştur. Ve sert bir ifade ile “Başka nama san’a ihtiyaç mı var ?” diye karşılamıştır bunu . “Size karşı saygı makamında bulunmak isterdik” açıklamasına ise “Biz, sadece gönüllerin hangi makamda durduğuna bakarız” cevabını vermiş riyanın önünü sonsuza kadar kapatmışdır. Ona en güzel ünvanları lakapları yakıştırmaları yapma hakkı bence sadece Mevlana’ya ait kalmalıdır. Onun sevgisindeki samimiyetle hiç kimsenin kıyaslamayacağı ortada iken en azından kendi adıma Şems’in bize izin verdiği kadar, bize bağışladığı ismini kullanmayı daha uygun buluyorum.
Aslında ismi ile ilgili tavrı hayatının bütün alanlarına yansımıştır. Onun ki kuru bir dava değildir onun ki samimiyet , sevda, aşk davasındadır. Bu yüzden ki “Şeriatı puta dönüştürdülerse onu da kıracaksın ! Çünkü Allah’a giden yol katı kurallardan ve kalıplardan ibaret değildir!” deme cesaretini şeri kurallara tüm inceliği ile uyulduğu bir dönemde göstermiştir. Şekile değil manaya , söze değil öze ve uygulamaya dikkat çekmek için bir çok aykırı eylem ve sözü onun bunu hayatına şiar edindiğini göstermektedir.
Şimdi ise sol elinle çay içmen haram diye bankacı kızı uyran hacı amcaya sağ elimle sizin faizi sayıyorum cevabı verilen fıkralar dolaşıyor ortalık da. Abartılı mı ? Tam tersine az bile...
Yedi gün yirmi dört saat , din adamlarımız hocalarımız tv, radyo, sosyal ağlarda vaazü nasihatte maşallah ! Allah eksikliklerini göstermesin . Ama konuşulan tartışılan konulara bakınca insan , bir Şemsi Tebrizi arıyor etrafta adeta. Çok ünlü hocalardan biri “müslüman bir kadın cinler ve insanlara açık bir ortam da suretini nasıl paylaşır “ demiş mesela sosyal ağlar için. Erkekler adına hiçbir tehlike olmadığına sevindim. Fakat onlar da tüm vücutları ile insanlar ve cinlere daima açık bir ortamda bulunuyorlar. Bu dünyada yaşıyorlar. Ne olacak şimdi ? Ama onlar bir şekilde başlarının çaresine bakarlar eminim. Hocalarımızın bütün derdi bizi koruyup kollamak . Allah kadın cinsi olarak cemi cümleten topmuzu görümez kılsa ya da büsbütün yok etse din adamlarımızın çoğu neyle uğraşacağını şaşırıp işsiz kalacak sanırım. Oysa faiz ve sol elle çay içme örneğinde olduğu gibi o kadar önemli ve hayati konular varken herkesin kendi öğrenebileceği ilmihal bilgileri ile hem meşgul olup hem de alemi bununla meşgul etmek nasıl bir aklın ürünüdür anlayamıyorum. Daha kötüsü az çok hepimiz bu rüzgarın etkisinde yanlış bir yöne doğru savruluyoruz.
Bu yüzden hem içimden büyük bir özlemle : Sen bizim çevremize gelirsen Ey Şems ! diye sesleniyorum. Hem de gerçekten gelecek olsa ne olur diye düşünüyorum o anda ve evi misafire otuıracak yer bulamaycak kadar karışık bir ev sahibi gibi sesim gittikçe düşüyor. Davetim zayıflıyor.
Sadece mırıldana biliyorum : Göreceksin ki huyumuz sadece konuşmak olmuş bizim...Sadece konuşmak ...