Konya Havaalanı’nda, üst kattaki giden yolcu kapısına 5-6 metre kala arabamı durdurdum. Yurt dışına gideceğim için beni uğurlamaya gelen abimle vedalaşıyoruz aracın içinde. Bizden başka bir araç olmadığından ve uçuşa da vakit olduğundan yavaştan alıyoruz…
Bir trafik polisi beliriyor, ‘çek aracı’ diyor. Biz de aracın içinden konuşmamızı duyamayacağı için elimizle ‘tamam’ işareti yapıyoruz. ‘Hemen’ diyor. Araçtan çıkıp ‘kimseye bir manimiz yok, yol bomboş niye ısrar ediyorsun’ diyorum. Cebinden bir kalem ve kağıt çıkartıp plakamızı yazıyor. İtiraz ediyorum, ama fayda etmiyor. Hiçbir şekilde bizi dinlemeyen polis memuruna aracımdaki basın plakasını gösteriyorum. “Bu plakayı Emniyet Genel Müdürlüğü verdi bana, muhatabı da sensin. Genel müdürün sana diyor ki bu araca kolaylık tanı” diyorum. Bu sefer iyice sinirlenip içeriye giriyor…
Biraz sonra biz de vedalaşma seremonimizi bitiriyoruz ve arabamı abime veriyorum, o şehre doğru gidiyor, ben de içeriye giriyorum. Girişte hemen sağda Emniyet Havaalanı Şube Müdürlüğü var. Müsaade isteyip içeriye giriyorum ve biraz evvel dışarıda yaşadığım bana göre uygunsuz durumu anlatıyor ve aracımın plakasının niye alındığını soruyorum. “Senin ne ayrıcalığın var” deyiveriyor birisi. “Velev ki bir ayrıcalığım olmasın, dümdüz birisiyim, hatta deli veya sarhoş da olabilirim. Senin vazifen beni terbiye etmek midir?” diyorum…
Başıma toparlanan polislere biraz da oradan kurtulabilmek için cebimden basın kartımı çıkartıp soruyorum. “Evet benim bir ayrıcalığım var. Başbakanlıktan aldığım basın kartım ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden aldığım basın plakam var. Bunlar sizin için hiçbir şey ifade etmiyor mu?” diyorum. Dışarıdan bir polis memuru hışımla içeri girip “sen bugün uçmayı unut!” diyor bana. “Tutuklayacak mısınız beni?” diyorum, araya biraz daha sakin polisler giriyor. Seni uçurtmayacağım diye bağıran o polis memuru, trafik polisine dönüyor ‘yaz len aracına cezayı’ diyor…
Bu kadar sinirlenecek ne var anlayamıyorum. Gayet medeni bir şekilde meseleyi açıklığa kavuşturmak isterken yakamı, paçamı zor kurtarıyorum…
Uçağa bininceye kadar etrafımda dolanıp her an tutuklayabiliriz der gibi psikolojik baskı uygulayan ve sinirden ne yaptığını bilmeyen bu polislerden şikayetçi falan değilim. Neme lazım başıma bu sefer başka bir sıkıntı geliverir…
Korkuttular doğrusu beni…
Mesleğimden dolayı minnacık bi ayrıcalığım vardı, onu da muazzam bir ayrıcalığı olan bu polisleri görünce feda ediyorum. Sizden başka ayrıcalığı olan kimse olmasın tamam. Sizin komutunuzla yürüsün işler. Başka bir arzunuz var mı?
…
Benim gazeteciliğimi (polislere göre ayrıcalığımı) bir kenara bırakalım ve şu sorulara bir cevap bulmaya çalışalım şimdi. Bir polis memuru havaalanında uçağını bekleyen bir vatandaşa, sen bugün uçmayı unut diyebilir mi? Uyuşturucu kaçakçısı muamelesi yapabilir mi? Bağırıp çağırıp, yakasına yapışabilir mi?
Unutmasınlar ki, ben orada polis için bulunmuyorum, ama polis orada benim için bulunuyor.
Beni azarlayıp, milletin içinde dövmeye kalkan, tutuklamakla tehdit eden bir polise vatandaş olarak devletin maaş vermesini istemiyorum. Gitsin kendisine uygun başka bir iş yapsın. Böyle bir polise ne canımı ne de malımı emanet edebilirim…