Devlet, çağdaş anlamıyla, belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğunun, egemenlik, bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenme. Günümüzde ulusal devletle özdeşleşen devlet kurumunun tanımı, niteliği, işlevleri ve toplumla olan ilişkisi çağlar boyunca değişik biçimler almıştır
Devlet, bütün bir insan topluluğunun siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik gereksinmelerine en iyi yanıt verebilecek, böylelikle daha iyi bir yaşamı gerçekleştirebilecek tek örgütlenme biçimidir.
Devlet; toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun oluştur duğu tüzel varlık.
Günümüz dünyasında, modern devlet anlayışına göre yönetenler seçimle işbaşına gelirler. Cumhuriyetle yönetilen, ileri demokrasinin uygulandığı ülkelerde seçme, seçilme demokrasinin olmazsa olmazlarındandır.
Halk seçim günü sandığa gider ülkesini yönetecek, cumhurbaşkanını, başbakanını veya devlet başkanını seçer. Seçilen kişiler seçildiği o ülkeyi yönetmek için seçilirler.
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere onlarca ülkenin yöneticileri seçildikten sonra sadece kendi ülkelerini değil, hinterlandlarındaki ülkeleri ve dünyayı yönetmeye kalkıyor.
İnsana sormazlar mı? Yahu bire adam; seçildiğin ülkeyi yönetmek için mi, yoksa dünyayı yönetmek için mi seçildin? Herkes kendi seçildiği ülkeyi yönetseydi, son 100 yılda bölgemizde yaşanan acı ve gözyaşı yaşanmazdı.
Dünyanın neresinde olursa olsun bir ailenin içişlerine karışan olsun, o ailede istikrarı sağlamak mümkün değildir. Dışarıdan yapılan müdahaleler o aileyi temelden sarsar. O aile reisinin, yöneticisinin aileye tam hakim olması, huzur ve mutluluğu temin etmesi zora girer. İşte ülkelerde böyledir.
Günümüz dünyasın da, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere onlarca ülke ve yöneticileri, yanlarına büyük sermaye çevrelerini, baronları alarak coğrafyaları, ülkeleri yönetmektedirler.
Son yüzyıldır, son altmış yıldır bölgemizde yaşanan acı, gözyaşı, ölümlerin, yapılan zulüm, katliam ve soykırımların nedeni söz konusu bu ülkelerin bölgemizde ki ülkelere dışarıdan yaptıkları haksız ve yersiz müdahalelerdir.
Bu ülkeler ve seçilmiş yöneticileri, yaptıkları modern hırsızlıkla ülkelerini kalkındırmakta ve kendi halklarının refah seviyesini yükseltmektedirler. Müdahale ettikleri ülkeleri fakirleştirerek, o halklarında refah seviyesini düşürmektedirler.
Dünyada, bir milyardan fazla insan bugün açlık seviyesinin altında yaşam mücadelesi veriyorsa bunun müsebbibi yukarda isimlerini saydığımız ülkeler, küresel güçler, büyük sermaye çevreleri ve işbirliği yaptıkları baronlarıdır.
Dünyada bir yılda silaha ayrılan paranın az bir kısmı açlıkla mücadeleye ayrılmış olsaydı dünyada aç insan kalmazdı. Geçtiğimiz yıl içinde dünyanın silahlanmaya harcadığı para 1 trilyon 250 milyar dolar. Oysa ki açlık sorununu çözmek için gereken para sadece 30 milyar dolar.
Dünya'da, bu düzen, haksızlık, sömürü devam ettiği sürece sağlık, refah, huzur, mutluluk, barış ve güveni temin etmek mümkün olmayacaktır. Dünya 5 den büyüktür, 5 dünyadan büyük olamaz. Adaletsizlik tamda buradan başlıyor.