Sene-i devriyesinde “Doktor Abi”
Mahmut Sami Efendi’nin halifelerinden Mehmet Hulusi Baybal, nam-ı diğer “Doktor Abi” Konya’da bize Rabbimizi hatırlatan kimselerden birisiydi.
Hz. Peygamber’e “Evliyaullah kimdir?” diye soruluyor. O da, “Bakıldığı zaman Allah’ı hatırlatan kimse” buyuruyor. Çevremize baktığımız zaman bize Cenab-ı Hakk’ı hatırlatan kim varsa aslında o kimse, evliyaullahtandır. Mehmet Hulusi Baybal, nam-ı diğer “Doktor Abi” de Konya’da bize Rabbimizi hatırlatan kimselerden birisiydi.
Kendisi hem madden tıp doktoruydu, hem de manevi olarak kalp doktoruydu. Yazıhanesine gelenleri madden ve manen dolu olarak gönderirdi. Gönlü hizmet aşkıyla dolu olduğu gibi, Konya’nın fakir fukarası onun sofrasından istifade ederdi. Her Perşembe ve Cuma günleri yazıhanesinde bizzat kendi elleriyle meşhur Buhara pilavını pişirir, o bir tencere pilav bereketlenir, yüzlerce kişiye şifa olacak bir gıda haline gelirdi. Geleceğin inşası için mücadele eder, Türkiye’nin değişik vilayetlerinden Konya’ya üniversite öğrenimine gelen gençlere emek verir, onların manevi olarak gelişimlerine ehemmiyet verirdi.
Mehmet Hulusi Baybal zengin ile fakir arasında köprü olurdu
Mehmet Hulusi Baybal, Konya’da belki de ilk diyebileceğimiz öğrenci evlerini açarak, ilme ve irfana hizmet için gayret etmiştir. Konya İmam Hatip Lisesi’ne büyük hizmetleri olmuş, okulun tabipliği görevini üstlendiği gibi bazı derslere de girerek öğrencilerle diyalog içerisinde olmuştur.
Konya, Doktor Abi’sini muazzam bir kalabalıkla şehadet ederek uğurlamıştır
90’lı yıllarda Konya’da olanlarda mutlaka Doktor Abi’nin bir hatırası vardır. Görmüşlüğü vardır, duymuşluğu vardır, aynı mekânı paylaşmışlığı vardır. Hangi gün olursa olsun, sabah namazına Kapu Camii’ne gittiyseniz o yıllarda, Doktor Abi’nin o ihtişamlı, vakur duruşunu görmüşsünüzdür. Konya’nın manevi iklimi O’ndan çok şey almıştır. Öyle ki cenazesi bunun en büyük göstergesi olmuştur. 1996 yılının Kasım ayının 19’unda Konya, Doktor Abi’sini muazzam bir kalabalıkla şehadet ederek uğurlamıştır. Öğle namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından cenazesi ancak ikindi ezanları okunurken ebedî istirahatgâhına defnedilmiştir. Konya böyle yoğun katılımlı bir cenaze merasimini merhum Hacıveyiszade Mustafa Efendi’nin cenazesinde yaşamıştır. Bir de Doktor Abi’nin cenaze merasiminde. Bir de kendisinden seneler sonra vefat eden, Tahir Büyükkörükçü Hoca’nın cenazesinde.
İnsanlar sevdiklerini, iyilikler gördüklerini böyle güzel hüsnü şahadetlerle uğurluyorlar. Allah’a yâr olmuş güzel insanlar, arkasında güzellikler bırakarak gidiyorlar. Seneler sonra bile gıyablarında dua edip anıyorlar. Bu sevgiler ancak Cenab-ı Hakk’a hizmet ölçüsünde kazanılıyor. Hizmete verilen emekler boşa gitmiyor. Bugün Doktor Abi’nin yetiştirdiği talebeler, ülkenin dört bir yanında hatta yurtdışında onun taşıdığı bayrağı omuzlamaya devam ediyorlar. İşte sadaka-yı cariye bu olsa gerek. Kıyamete kadar kapanmayacak deftere sahip olanlara ne mutlu. Sami Büyükkaynak'tan
Zerde'nin düştüğü hal!
Birkaç yıldır iyice dikkat ettim, düğünlerde ikram edilen pilav sofralarımızın vazgeçilmezi 'zerde' ikinci sınıf muamele görüyor. Hafta sonu yine bir düğün sofrasında kalkacağımıza yakın 'zerde ikramı yok mu' diye sormak zorunda kaldık, hizmet eden çocuğa. Dua ederken geldi canım zerdeler...
Zerdenin maruz kaldığı bu itibarsız durumu bundan sonra düğün yapacaklara ve düğün işinden ekmek yiyenlere hatırlatmak isterim. O zerde ki bizim çocukluğumuzda son pilavın üzerine boca edilir de keyifle tüketilirdi.
Pilav dökme işini tamamen salonlara havale ettik ya, daha bamya da irmik de çok çeker elimizden. Yol yakınken zerdeye itibarını verelim ve ikinci pilavla birlikte vakitlice getirelim sofraya. Sonra zerde unutulur gider de yazık olur...
Konya ne ile anılıyor!
Her şehir bir şeyiyle anılır. Zonguldak kömürüyle, Amasya elmasıyla, Antalya deniziyle, Kastamonu sarımsağıyla, Kayseri mantısıyla, Nevşehir Kapadokya'sıyla, Kars kazıyla, Siirt büryanıyla, Bitlis beş minaresiyle. Listeyi uzatmak mümkün...
Peki Konya nesiyle anılıyor hiç düşündünüz mü?
Hemen Mevlana diyenler oldu, ancak bu cevabı kimin verdiğine bakmak lazım. Çünkü herkes kendi penceresinden veya alanından bakarsa cevaplar değişebilir. Konya son yıllarda yaptığı atakla, sadece tahıl ambarı, buğday merkezi veya Topkapı Sarayından fazla turist çeken Mevlana Müzesiyle değil, bunların hepsiyle; otomotiv yedek parça üretimiyle, erkek ayakkabısında Türkiye birincisi olmasıyla ve tabi çok özel yemekleriyle anılıyor. Aynı İstanbul gibi...
Yapılan bir araştırmaya göre dünya ekonomisine yön veren ilk 600 şehir arasına girdi Konya, binlerce şehir arasından. Dünya ekonomisinin yüzde 40’nın bu 600 şehirde toplandığını ve yanı başımızda bizi geçtiler diye dövündüğümüz ticari dehalar şehri Kayseri'nin listede olmadığını da belirtmeliyim...
Konya, aklınıza gelebilecek hemen her şeyi kendi başına üretebilecek kapasitede ve dünya listesine girmiş iken bizim daha fazla kafa yormamız ve çok çalışmamız gerekiyor...
Keşke İkinci olsaydım dedirttiler
Öz yeğenim, Allah nazarlardan saklasın İmam Hatip Lisesi'ni bitirdikten sonra İlahiyat okumadan önce sağlam hafızlık yaptı, maşallah. Henüz İHL'de öğrenci iken düzenlenen bir hadis yarışmasında birinci olarak bizleri çok sevindirmişti. İlk önce o da çok sevinmişti; birincilik ödülü olarak kendisine umre hediye edildiği için...
Yarışmada ikinci olan bilgisayarını, üçüncü olan da tabletini alıp gitti, ancak bizim yeğenin umre hediyesi hala gelmedi. Aradan altı yıl geçti ve birincilik ödülünü alamayan yeğenimden ne bu yarışmayı tertip edenler, ne de ödül vereceğini vaad edenler hellallik almış değiller. Kendileri bilir...
Hediyeyi almadık, ama almış olsak bile bir kız çocuğuna tek kişilik umre hediyesi vermek saçmalığın daniskasıdır. Yalnız başına gidemeyeceğine göre yanında gidecek kişinin masrafını kim verecek? Yoksa ticari bir dehanın üç kağıtçılığı mı? Yanında geleceklere de biz bilet satarız ve reklam giderini karşılamış oluruz babından...
Tabi ödülü vaad edenler vermedi ama biz verdik ödülü yeğenimize, onları ailecek umreye gönderdik...
Milli Eğitim Müdürlüğümüzü ve ilgili kurumları uyarmak isterim. Bir daha benzer bir ödül vaad eden olursa bedelini masanın üzerine koymalı, aksi halde orada yaptıkları reklam ve kasılmaları yanlarına dünyalık kar olarak kalıyor!