Dervişe sorarlar : "Yirmibeş yıldır en yakındasın Mevlana'da ne olağanüstülük gördün ki ona bu kadar bağlandın ? " Cevap : " Hiçbir olağanüstülük görmedim. Ama hiçbir olağanüstükük olamaması o kadar olağanüstüydü ki..."
Aşk Güneşe Benzeri yazma sürecime tanık olanlar zaman zaman soruyorlar :
"Beş yıldır Mevlana ve Şems ile haşır neşir oldun, kitaplarıyla yatıp kalkıtın , yaşadıkları yerleri arşınladın , onlarla ilgili yazılan çizilen her şeyi taradın, hiçbir olağan üstü birşey var mıydı ?"
Sipehsalar risalesi sahibi Ferudun Sipehsalar 'ın yukarıdaki cevabından daha ileri bir cevap vermek mümkün değil : Olağan üstü bir şey yoktu çünkü herşey olağan üstüydü...
Herşey sizin bakışınıza bağlı.
Konya 'da barış ve sevgi yürüyüşü ile başlayan Mevlana'yı anma etkinlikleri haftasındayız. Şehirde bir başka iklim bir başka bereket yaşanırken başka bir şey yazmak ve konuşmak keyif vermiyor. Bu yüzden Mevlana'nın o güzel çağrılarından birindeki :
Haydi ben bensiz geleyim.
Sen, sensiz gel !...Dizeleri dilimde bu gün .
" Sen, Sen'siz gel " için tez hazırlanır roman yazılır dizi çekilir yine de yetmez . Fakat ben burada kendi kelamımı aradan çıkarmak manasında ben bensiz olmaya çalışacağım. Sizi doğrudan Mevlana ile başbaşa bırakıyorum :
*Ey benim latif canım! Ey benim cihanım! Şu ağır uykudan seni uyandıracağım...
*Gel, gel de yeni baştan aşıklığa başlayalım. Şu topraktan dünyayı aşk ile altın haline getirelim...
*İnsaf et, aşk güzel bir iştir! Onun güzelliğini kaybetmesi, nefsimizdeki kötü niyetlerdendir.
*Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahkumlarız. Zindanı del, kendini kurtar! Dünya nedir? Allah'tan gafil olmaktır. Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret yapmak ve kadın; dünya değildir.
*Yarabbi senin “göklere, yerlere, dağlara teklif edip de yüklenmekten çekindikleri hakikati (Ahzab Suresi 72.ayet) Sana olan aşkımızdan dolayı biz kabul ettik. Ey merhametliler merhametlisi bu aşkın hatırına kusurlarımızı bağışla…
*Aşkın mıknatıs, biz demir parçalarıyız; bütün isteklerin aslı sensin, sende ise hiçbir istek ihtiyaç yok...
*Başımı koyduğum her yerde secde ettiğim O'dur. Altı yönde ve altı cihet dışında Mâbud O'dur: Mâşuk O'dur!Bağ, bülbül, semâ ve sevgili.. Hepsi bahane, maksat daima O'dur.
*Mademki güneşin kuluyum, hep güneşe ait sözler söylemeliyim.Ben ne geceyim ne de geceyi sevmedeyim..
*Ey hayali bana mihrap olan sevgili! Senin haberin yok, ben, gece gündüz namaz kılıp duruyorum...
*Sebepleri meydana getireni bulurum ümidiyle, ben hep sebep kervanlarının yolunu kesmedeyim...
*Bana su verme de sana susayayım...
*Ey gönül, Sen; "O cefalı güzelin cefalarına kırılmam, onun aşkıyla bütün dünyayı birbirine katarım!" dememiş miydin? Sen onun elini sıkıca tutup; "O canın, o gönlün uğruna canımı, gönlümü feda ederim!" diye söz vermemiş, ahitte bulunmamış mıydın?
*Kusuruma bakmayın benim, dostlar, bağışlayın beni.
Ben davullara, bayraklara aldırmayan bir padişahın yoluna düşmüşüm, deli divane olmuşum.
Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben, çok uzaklardan geçen bir hayal gibi.
Ama yok da sayılmam hani, var olan bir şeyim ben.
Haydi ben bensiz geleyim, sen sensiz gel.
Ne varsa şu ırmağın içinde var, soyunalım iki can, dalalım şu ırmağa, hadi.
Bu kupkuru yerde yakınmadan gayri ne gördük, bu kupkuru yerde ne gördük zulümden gayri.
Bu ırmakta ne ölmek var bize, bu ırmakta ne gam var, ne keder var, ne dert.
Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan, bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret.
Durma, çabuk gel, gelmem deme. Ne evet demek yaraşır sana, ne hayır, dostum, senin şânına sadece gelmek yaraşır. Gelmek yaraşır...
*Bugün ahmet benim, ama dünkü Ahmet değil. Bugün anka benim, ama yemle beslenen kuşcağız değil. Enelhak kadehiyle bir yudum içen sızdı Tarılık şarabından. Şişelerle, küplerle içtim ben, sızmadım,
Ben, sultanların aradığı sultan ! Ben hâcetler kıblesiyim. Gönlün kıblesiyim ben.
Ben cuma mescidi değilim, insanlık mescidiyim ben. Ben saf aynayım, sırım dökülmemiş, paslanmamışım. Ben kin dolu bir gönül değilim, Sinâ dağının gönlüyüm ben.
Üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum, benim sarhoşluğumun sonu yok.
Tarhana çorbası içmem ben, can yemeği yerim, içerim can şerbeti.
İşte sarttı seni bir gümüş bedenlinin özlemi. Altın haline geldin artık.
Sen altına âşıksın, altın benim rengime âşık.
Gönlü saf sûfiyim ben, benim tekkem âlem, medresem dünya benim. Değilim abalı sûfilerden.
İster yakarış eri ol sen, meyhane eri istersen, bundan sanki ne çıkar?
Yok cumartesiymiş, yok cumaymış, bence ne farkı var? Gerçeğin tadını alan er ;
Ne altına aldırış eder, ne kalendar tacına bakar.
Ne tasası vardır, ne kini. Ey Tebriz'li hak Şems'i, yüzünü göstermediysen sen,
Yoksul çaresiz kalırdı bu kul ; Ne gönlü olurdu, ne dini...
Mevlânâ
Ve eşsiz daveti bir kez daha düşünelim diyorum birbirimize yaklaşımlarımızda ilke olsun :
Haydi ben bensiz geleyim... Sen sensiz gel !..