İSTANBUL (AA) - HATİCE ŞENSES - Uzmanlar, kana bakteri ve toksin karışması sonucu bağışıklık sisteminin çökmesiyle ortaya çıkan sepsise, ilk 6 saat içinde doğru antibiyotik tedavisiyle müdahale edilmesi durumunda hastaların hayatta kalma oranlarının yüzde 80'in üzerinde olduğunu bildiriyor.
Uzmanlar, sepsisin gelişmiş ülkelerde kanser ve benzeri hastalıklardan daha fazla ölüme sebep olduğunu belirterek, soruna sadece enfeksiyonların değil, basit bir ameliyat ya da trafik kazasının dahi yol açabildiğine dikkati çekiyor.
Sepsisin günümüzde sık karşılaşılan ve ciddi ölüm oranlarıyla sonuçlanan bir enfeksiyon hastalığı olduğuna vurgu yapan uzmanlar, hastalığın erken tanı ve doğru tedaviyle ölümcül sonuçlarının önlenebileceği konusunda hemfikir.
Konuya ilişkin, AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) Kan Kültürü Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Aynur Eren Topkaya, sepsisin, vücuttaki bir enfeksiyon odağından (akciğerler, idrar yolları, bağırsaklar gibi) bakteri veya mantar gibi mikropların hastanın kan dolaşımına geçmesi sonucunda ortaya çıkan ve doğru antibiyotik tedavisinin hızla başlanmadığı durumda, hastanın hayatını tehdit eden çok ciddi bir enfeksiyon hastalığı olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Topkaya, sepsis tablosunun ilerlemesiyle, dolaşım ve solunum sistemlerindeki yetersizlik sonucunda gelişen şok tablosuna septik şok denildiğini aktararak, "Sepsis olgularının yaklaşık yüzde 25'inde septik şok tablosu ortaya çıkmaktadır. Septik şok, klinik olarak en ağır tablodur ve ölüm oranı yüzde 60'ın üstüne çıkabilmektedir. Sepsise bağlı ölümlerin azaltılabilmesi için en önemli nokta erken dönemde hastalığın tanınması ve tedaviye başlanmasıdır." ifadelerini kullandı.
- "Sepsis tanı ve tedavisinde kan kültürü büyük önem taşıyor"
Kan enfeksiyonlarının, genellikle diğer organlarda enfeksiyon yapan mikropların kana yayılmasıyla oluşabildiğini dile getiren Topkaya, şu bilgileri aktardı:
"Kan kültürü alınmasının özellikle gerekli olduğu durumlar; menenjit, osteomiyelit, artrit, endokardit, peritonit, zatürre ve nedeni bilinmeyen ateş gibi hastalıkları içerir. Kan enfeksiyonu bulguları; titreme, ılımlı veya yüksek ateş, hızlı nefes alma, artan nabız veya çarpıntı, aşırı yorgunluk, kas ağrıları ve baş ağrısıdır. Kan enfeksiyonu tedavi edilmezse sepsis oluşur ve zihinde bulanıklık, azalmış idrar, baş dönmesi, mide bulantısı, ciltte döküntü ve baş ağrısı ortaya çıkar. Bu bulgular organ yetmezliklerine kadar ilerleyebilir. Sepsis bulgularının geliştiği hastaya uygun tedavinin verilebilmesi için sepsis tanısının hızlı ve doğru bir şekilde konması çok önemlidir. Bu kapsamda hastaya tanı koyan, tedavi veren ve izleyen hekimlerin hastadan kan kültürü testi istemesi önemlidir. Kan kültürü testlerinin doğru şekilde yapılması ve sonuçlandırılması için hem kan kültürü testlerini isteyen ve aynı zamanda testler için kan numunesi alan hemşire ve hekimlere hem de mikrobiyoloji laboratuvarlarında çalışan uzmanlara önemli görev düşmektedir. Zamanında ve altın standartlara uygun yapılan kan kültürü testlerinin hızlı bir şekilde raporlanmasıyla, sepsisteki hastanın tedavisi doğru şekilde yönlendirilir ve hastanın hayatta kalması sağlanır."
Topkaya, "Sepsis belirtileri ortaya çıkan hastada ilk 6 saat içinde doğru antibiyotik tedavisi başlandığında hastaların hayatta kalma oranları yüzde 80'in üzerindeyken, doğru antibiyotik tedavisi başlanmasındaki her 1 saatlik gecikme, hastanın hayatta kalma şansını yüzde 7,6 oranında azaltmaktadır." şeklinde konuştu.
Topkaya, sepsiste doğru antibiyotik tedavisinin ne olduğunun ancak hastanın kanında bulunan mikrobun kimliğinin öğrenilmesi ve duyarlılık testlerinin yapılmasıyla belirlenebileceğini vurgulayarak, hızla alınan kan kültürü sonuçları sayesinde doğru antibiyotik tedavisine ivedilikle başlanabileceğini söyledi.
- "Doğru kan kültürü uygulaması, doğru antibiyotik kullanımına olanak sağlıyor"
KLİMUD Başkanı Prof. Dr. Burçin Şener de antibiyotik duyarlılık testlerinin yapılarak tedavinin doğru yönlendirilmesinin hem halk sağlığı açısından ölüm ve kalıcı hasar oranlarının hem de sağlık giderlerinin azaltılmasında çok önemli olduğunu bildirdi.
Herhangi bir enfeksiyon hastalığı için mikroorganizmayı tanımlamadan veya herhangi bir antibiyotik duyarlılık testi uygulamadan geniş spektrumlu ve rezervlerde bekletilen antibiyotiklerin akılcı olmayan kullanımının antibiyotik direncinin gelişimindeki en önemli nedenlerden biri olduğuna işaret eden Şener, "Artık antibiyotik direnci yerel, bölgesel ve ulusal bir sorun olmaktan çıkmış küresel bir salgın haline gelmiştir. Direncin neden olduğu problemin bir diğer boyutu ise ekonomidir." diye konuştu.
Prof. Dr. Burçin Şener, gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımına bağlı direnç ve ekonomik sorunların önüne geçebilmek için "Antimikrobiyal Yönetimi" kavramının ortaya çıktığını dile getirerek, şu bilgileri verdi:
"Antimikrobiyal yönetimi, multidisipliner bir yaklaşımla antibiyotik kullanımının kontrol altına alınmasıdır. Birçok enfeksiyon hastalığında tedaviye genellikle etken henüz belirlenmeden, geniş spektrumlu bir antibiyotikle başlanmaktadır. Kanıta dayalı mikrobiyolojik verinin laboratuvardan elde edilmesiyle antibiyotik tedavisi revize edilmekte ve hastaya uygulanan tedavi direnç gelişimine engel olacak şekilde hekim tarafından tekrar düzenlenmektedir. Bu düzenleme, genellikle doğrudan etkene etki edebilecek daha dar spektrumlu bir antibiyotiğin seçimini sağlamaktadır. Kan kültürüyle ilgili yapılacak çalışmalar günler alabilmektedir. Bu nedenle 'Altın Standartlara uygun doğru kan kültürü uygulamaları' enfeksiyon etkeninin ve antibiyotik duyarlılığının doğru ve hızlı belirlenmesini sağlayacaktır. Aksi halde hasta için bu uzun süreç daha da uzayacak ve kan kültürünün kendisine sağlayacağı yarardan faydalanamayacaktır. Aynı zamanda doğru kan kültürü uygulamaları ek maliyetin de önüne geçebilecek bir çözümdür. Bu şekilde ek tetkiklerin yapılmasına, enfeksiyonlara bağlı gelişebilecek komplikasyon tedavi masraflarına gerek kalmayacak, antibiyotik ve diğer ilaç harcamalarının da önüne geçilebilecektir."
Şener, Türkiye'de, sepsis tanı ve tedavisini yöneten tüm klinisyenlerin ve tanıya altın standart yöntemlerle katkı sağlayan mikrobiyoloji laboratuvarlarının günlük rutin uygulamada başvurabilecekleri ulusal bir rehber hazırladıklarını ve kullanıma sunduklarını da sözlerine ekledi.
AA