Uzun soluklu kurduğumuz tüm planlar uzun sürmedi. Dünya bir kez daha hatırlattı ki; burası dünya. Yani her şey bizi üzmek, incitmek, kırmak ve yeniden doğrultmak için dizayn edildi.
Geçtiğimiz günlerde bir görüntü takılmıştı gözüme. Birkaç hafta geçmesine rağmen aklımda bir hayli yer etti. Bir serçe uzun uzun yürüdü… Durdu bir ara kanatlarını yokladı sonra uçmadı yine yürüdü. Hani insan bazen canı sıkılır, bazen bir çıkmazın içinde olduğunu sanır, dertler yığın yığın üzerine inmiştir. Öyle durgunlaşır. Koşmak istemez. Hatta koşmayı bir kenara bırakın yürümek dahi istemez. Şahsen benim yaşadığım bir haldir bu hal. Öyle zamanlarda gökyüzüne bakarım. Uçan kuşları izler, bulutlardan hikayeler yazarım, düşler kurarım. Rüzgarı dinlerim mesela sanki bir şeyler fısıldıyorda duyacakmışım gibi. Yeryüzü bunalttığı zamanlarda gökyüzüne bakmak bana iyi gelir. Eminim ki bunları bir ben yapmıyordumdur. İşte o serçeyi görünce ‘acaba o da gökyüzünden mi sıkıldı? Kanatları mı yoruldu? Kanadına bir sızı mı dokundu? İncecik ayaklarına sarıldığına göre gökyüzünde de zaman zaman üzülenler oluyor demek ki…
…Serçe bir süre yürüdü. Bir su birikintisine yanaştı önce içti sonra suyun içine kendini saldı. Silkelendi ve kanatlarına sarılıp havalandı. Uçmak mesele değilmiş anladım. Anladım ki; evvela arınmalı maddi ve manevi ağırlıktan, kanat sonraki mesele. Bir serçe neler fısıldadı… Neler öğretti. Öyle ki; tüm kainat insan için okunası bir kitaptır.
***
Sıkıldığınız zamanlarda kainata bakın; Rabbim kainata o kadar güzel bir misyon yüklemiş ki; kainat tüm sıkıntılarımız için adeta eğitim veriyor, yol gösteriyor. Yeter ki; göstersin Rabbim.
Hüznü de huzuru da hakkıyle misafir etmek duasıyla…