Geçtiğimiz günlerde bir cenaze dolayısıyla bir büyük camimizde ikindi namazındayız. Belki elliye yakın ilahiyat hocasının bulunduğu kalabalık bir cemaat. Sünneti kılıp farza durma hazırlığı içerisinde iken müezzinlik mahfilinden hiç de ehil olmayan ihtiyar ve yorgun bir ses kamet etmeye başladı. Sonuçta o güzelim tarihî camiye ve cemaate yakışmayan bir kametle namaza durduk.
Elbette her Müslüman müezzinlik yapma heyecanını duymak ister. Ama bir de kişinin kendini ve haddini bilmesi gerek. Önce müezzinliğin hakkını vermek, sonra müezzinlik yapmak.
Zira müezzinlik Müslümanları camiye, cemaate çağıran, onları namaza hazırlayan şerefli bir görevdir. Bazen okunan ezanlar insanın hücrelerine işler, coşkunluğunu artırır, en miskin insanı bile harekete geçirir. Bazı zamanlar da okunan ezan, böyle de ezan mı okunur diye insanları cami ve cemaatten soğutur.
İmamlık yaptığımız yıllarda daha yeni Müslüman olmuş bir Alman, camide müezzinlik yapmıştı. Namazdan sonra cemaatimden emekli öğretmen olan birini ağlarken görüp sormuştum nedenini. Şunları söylemişti bana: Hocam ben bunca yıldır namaz kılan bir Müslüman’ım, ama kendimde müezzinlik yapacak cesareti bulamıyorum. Şu kardeş daha dün Müslüman oldu, bugün müezzinlik yapıyor, bunun için duygulandım..
Güzel kıraati ve ezanı ile meşhur ve maruf olan bir hocamız bir gün ezan kaseti dolduruyordu. Nedenini sorduğumuzda camimizin yakınındaki otelde ezanımızı dinleyen turistler etkilenmişler, onlar rica ettiler, belki hidayetlerine vesile olur diye, onlara ezan kaseti hazırlıyorum diye cevap vermişti.
“Kıyamet günü insanların en uzun boylusu/en şereflisi müezzinlerdir” buyuran Peygamberimizin müezzinlik için gür ve güzel sesli Bilal-i Habeşî’yi, Amr b. Ümmi Mektum, Ebû Mahzûre, Sa’dül-Karz gibi kimseleri ataması ne kadar anlamlıdır. Evet, önderimiz ve örneğimiz Hz. Muhammed aleyhisselam kargaşa ve karışıklığa meydan vermemek için, insanları en güzel bir şekilde namaza çağırmak ve namazı sevdirmek için seçkin ve ehil kişileri müezzinliğe atamıştır.
İlmihal kitaplarımızda, ezanın namaz vakitlerini bildirip insanları namaz kılmaya ve cemaate çağırma demek olduğu gerekçesiyle müezzinlik yapacak olan kimsenin fâsık olmama, büyük günahlardan kaçınan adalet sahibi kimse olma şartı özellikle zikredilmiştir.
Sonuç olarak yazımızı şu tekliflerle bağlayalım:
Her Müslüman, müezzinlik yapabilecek kapasitede kendini yetiştirmeli ve ihtiyaç anında müezzinlik yapmalıdır.
Doğar doğmaz kulaklarımıza okunan ezan ve kamet cümleleri, İslam’ı en güzel şekilde özetleyen cümlelerdir. Onları doğru bir şekilde anlamlarıyla birlikte öğrenmeli ve okumalıyız.
Okunan ezanları müezzinin peşinden tekrarlamalıyız. Peygamberimiz “Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediklerini siz de söyleyiniz” buyuruyor.
Ezana icabet, ezanı dinlemek, ezan cümlelerini tekrarlamak ve çağrıya uyup cemaate katılmaktır. Cemaate katılma imkânı bulamayanlar ise yine çağrıya uyup bulundukları yerde namazlarını kılmalıdırlar. Ezandan sonra da vesile duasını okunmalıdır.
Her anne baba çocuğuna ezan okuma ve müezzinlik için gereken duaları öğretmelidir.
İmamlarımız ve cemaatimiz müezzinliğe heves eden mümeyyiz çocuk ve gençlerin önünü açmalı, onları teşvik etmelidir.
Her Müslüman müezzinlik sevabına nail olmak için birbiriyle yarışmalıdır. Çünkü Peygamberimiz İlk safta durmanın ve müezzinlik yapmanın faziletini bilseydiniz birbirinizle yarışırdınız buyurmuştur. Ama daha liyakatli insanların olduğu yer ve meclislerde ise acele etmemeli, en liyakatli olanların bu görevi yerine getirmesine fırsat tanımalıdır. Unutmayalım ki okuyacağımız ezan ve kamet, bir kısım insanın cami ve cemaati sevmesine sebep olabileceği gibi, bir kısım insanın cami ve cemaatten soğumasına da neden olabilir.
Ezanla ilgili Yılmaz Öztuna’nın Büyük Türkiye Tarihi (X, 186) adlı kitabında yer alan şu tarihi bilgiyi aktararak yazımıza son verelim:
“Ziya Gökalp, maalesef Türkçe Kur’ân ve Türkçe Ezan meselesini ortaya attı. 30 Ocak 1932’de Ayasofya’dan ilk Türkçe Ezan okundu. Bu uygulama 14 Mayıs 1950’ye kadar sürdü. 17 yıl tüm Türkiye’de zorunlu olarak ezan Türkçe okundu. Halk bu uygulamaya, ezandaki ‘Tanrı uludur’ cümlesini, ‘Tanrı ulutur’ yaparak tepkisini gösterdi.