Kur'an anayasası mı beşeri anayasa mı? Şeriat olsaydı nasıl olurdu?
Türkiye’de yeni anayasa hazırlıkları devam ederken ilk olarak laiklik kavramında yapılması olası değişiklikler gündeme gelmişti.
18
Allah’ın kanunları anlamına gelen ve kendini modern olarak gören bazı kesimlerin anlamsız yere korku vesilesi gibi gösterdiği şeriat çok mu kötü?
Biz de insanlar tarafından hazırlanan ve Türkiye’de de uygulanan bazı kanun maddeleriyle Kur’an-ı Kerim’in aynı kanunla ilgili 5 ayeti derledik.
28
Genel anlamıyla din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelen laiklik, bazı kesimler için Türkiye’nin yapıtaşı olarak görülüyor. Fransızca kökene sahip olan bu kelimenin tam karşılığı dinin referans alınmadığı, devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.
Laos/kleros karşıtlığı MÖ 3. yüzyılda, din yönetiminde iki sınıfı belirtmek üzere kullanılmıştır. Hristiyanlığın ilk yüzyılından itibaren kilise adamlarına klerikoi, bunların dışında kalanlara laikoi denilmiştir. Bu adlandırma, ruhani ve cismani bir ikiliğe de işaret eder.
Yeni Çağ'da laik terimi, felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamla genişleyerek devlet ve din ilişkilerine ait bir tarzı ifade etmeye başlamıştır. Fransa'da III. Cumhuriyet'te laicisme kelimesi dile girmiştir. İngilizcede, papazdan başka bütün halka lay, laity denir ve laic, secular kelimeleri de cismaniliği ifade eder.
38
Durum böyleyken Türkiye’deki anlaşıldığının dışında laikliğin dinin devlet işlerinde kullanılmaması, esasların buna göre belirlenmemesi gibi durumlar karşımıza çıkıyor. Ancak, herhangi bir vatandaşın canı yandığında ya da ülkeye kasteden olduğunda Kuran’ın emri kısas isteniyor.
Etkileyici bir cümle kurulurken örneğin “Yüzde 90’ı Müslüman bir ülkede…” denirken uygulamada kısas gerektiren bir suçu anında ömür boyu hapisle ya da çıkacak herhangi bir af kanunuyla ödüllendirebiliyoruz. Bunu da bize din ve devlet işlerinden ayrılan sistem getirmiş oluyor.
O halde Allah’ın kanunları yani Şeriat gerçekten kötü mü? Bunu size 5 kanun ve 5 ayetle karşılaştırarak anlatacağız. Amacımız şeriat gelmesi için kamuoyu oluşturmak değil. Bir kesimin sürekli kötülemeye çalıştığı Kur’an ayetleri anayasadaki maddelere ne dediğini karşılaştırmış olacağız.
48
İDAM MESELESİ (KISAS)
Türkiye idam cezasını Avrupa Konseyi’nin hukuki açıdan bağlayıcılığı olan protokollerini imzalayarak kaldırdı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek olan ve idam cezasının savaş halleri dışında kaldırılmasını öngören 6 numaralı protokolü imzalandı ve yürürlüğe girdi. İdam cezasını savaş ve yakın savaş tehdidi dâhil her koşulda kaldıran 13 numaralı protokol ise 2004’te imzalandı, 2006’da yürürlüğe kondu.
Ey iman edenler! Öldürme vakaları için size kısas hükmü farz kılındı. Hür olana karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın (olmak üzere kısası yapın). Fakat kime de kardeşi tarafından (kısastan vazgeçilerek) bir şey bağışlanırsa artık (maktul yakınları diyeti) örfe uygun istesin. (Katil de) iyilikle ödesin. Bu, Rabbiniz tarafından (sizin için) bir hafifletme ve rahmettir. Kim de bundan sonra haddi aşacak olursa, onun için can yakıcı bir azap vardır. (bk. Bakara/178)
Sizin için kısasta hayat vardır ey akıl sahipleri! Umulur ki sakınıp korkarsınız. (bk. Bakara/179)
Bugün kimin canı yansa idam cezasının uygulanmasını ya da cezaevinde bazı hükümlüler tarafından o cezanın infaz edilmesini umuyor. Hâlbuki Kuran’da bununla ilgili hem caydırıcı hem de adaleti sağlayıcı hükümler mevcut. Yine burada bazı kesimler demode buldukları cezanın içerdiği kurallar bütününe karşı geliyor.
Ayrıca kısas cezası haksız ve kasıtlı olarak öldürme ve yaralama suçlarına mahsustur. Bu suçun cezasının diyet olarak verilmesi, maktulün yakınlarının veya mağdurun rızasına bağlıdır. Kasıt bulunmadan, kaza sonucu birini öldürme veya yaralama durumunda ise kısas cezası söz konusu olmayıp tek karşılık olarak diyet ve kefaret vardır. (bk. Nisâ 4/92)
58
ÇALIŞMA YAŞAMI
Özellikle 1980 darbesi sonrası dış ticarette önemli bir atılım başlatan Türkiye’de karma ekonomik sistem kendini güncelledi. İlerleyen tarihlerde serbest piyasa ekonomisine geçen Türkiye’de her müteşebbis (patron), rekabet hakkını tüm alternatif yolları kullanabiliyor ve “Laissez faire” mantığını egemen hale getiriyor. Nedir bu Laissez faire? Liberal kuramcıların “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” mealinde büyük balığın küçük balığı midesine rahatça indirebilmesini öngören anlayış… Mevcut anayasa işçinin emeğini korumak yerine işverenin refahını kolluyor. Ya ayetler ne diyor?
Allah kiminize kiminizden daha fazla rızık verdi. Ama kendilerine fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilerle paylaşıp da onları bu hususta kendileriyle eşit hale getirmeye yanaşmıyorlar. Peki onlar Allah’ın nimetini inkâr etmiş olmuyorlar mı? (bk. Nahl/71)
Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyaçtan artakalanı.” Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz. (bk. Bakara/219)
Allah’ın sana verdiği serveti O’nun yolunda harcamak suretiyle âhiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl ihsânda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsânda bulun. Ülkede bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez! (Kasas / 77)
68
AİLE VE MİRAS HUKUKU
Türk Medeni Hukuku’nun aile yaşamını düzenleyen maddeleri nakıs birkaç düzenlemeyle bugünkü halini aldı. Boşanmalar, aile içi şiddet, ensest mağduru çocuklar, öldürülen kadınlar mevcut anayasanın en büyük problemleri arasında. Bunun çözümü biraz önceki ayetlerde değindiğimiz ceza-i müeyyidelerle de ilişkili. Suç, toplumsal bir sonuçtur ve temeli araştırılmalıdır. Ekonomik, psikolojik veya sosyolojik tahliller çözümün bir parçası olabilir.
Yetimlere mallarını verin. Temizi murdara değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Çünkü bu, muhakkak ki büyük bir günahtır. (bk. Nisa4/2).
Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz. (bk. Nisâ/19)
Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür. (bk.Bakara/237)
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. (bk.Nisâ/1)
Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım. (bk. Ahkâf/15)
Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (bk.Tegâbün/14)
Türk Medeni Hukuku’nun özel bir alanı olan Miras Hukuku ise maktulün yakınlarınca taksim edilecek terekede adaleti sağlamada oldukça yetersiz.
Mukayeseli hukuk yalnız beşeri kanunlar arasındaki incelemeye inhisar etmez. İlahi hukuk sistemIeri de bu faaliyet sahasında önemli yer işgal eder. Bu husus münakaşa kabul etmeyecek derecede açıktır. İlahi hukukun da mukayeseli hukuka konu olmasının iki sebebi vardır: Her şeyden evvel beşeri hukuk, ilahi hukuktan pek çok prensipler ve müesseseler almıştır. Hukuk tarihi tetkik olunur ve ilahi hukukla hatta bu günkü en modern beşeri hukuk sistemlerinin muhtevaları incelenirse uygulamanın böyle olduğu görülür. İlahi hukuk sistemleri yalınız ilahi irade eseri değildir; bu hukuk sistemlerinin esasları ilahi irade mahsulüdür; ayrıntı ve değişen zamana göre ilave edilen müessese ve kaideler, beşeri faaliyet yani hukukçuların faaliyeti eseridir.
Şimdi Türk Medeni Hukukunun sağlayamadığı adaleti İslam nasıl sağlamaya çalışıyor, ona bakalım:
Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kadın payı kadar (vermenizi) emreder. İkiden fazla kadın iseler bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuşlarsa anasının hakkı üçte birdir. Ölenin kardeşleri varsa anasının payı, vasiyetten ve borçtan sonra altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş paylardır; şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. (bk. Nisa/11)
Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anası, babası ve çocukları bulunmadığı halde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir. (bk. Nisa/12)
78
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 1921’de başlayan ve 1924, 1960, 1980 ve 2010 yıllarındaki düzenlemeleriyle genel olarak dokunulmayan maddelerinden birisi de düşünce ve ifade özgürlüğü… İfade özgürlüğü hakkını kullanmak isteyip de kendini darağacında bulan onlarca isim sayılabilir. Veyahut mahkûm edilip, hücrelere sokulan, tecritlerle insanlıklarından arındırılan, işkencelerle fikirlerinden azad edilmek istenen binlerce kişi… Mevcut düzenin belirlemiş olduğu hudutlar düşünce ve ifade özgürlüğünü vermede yeterli mi? Peki ya İslam ne diyor?
De ki: Hak/gerçek Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen bilerek inkâr etsin (bk. Kehf 18/29)
De ki: Kesin delil ancak Allah’ındır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi” (bk. En’âm 4/149)
Şüphesiz Biz, insanı karışık bir nutfeden oluşturduk. Ona yükümlülükler vereceğiz. Bu nedenle onu çok iyi işitici, çok iyi görücü yaptık; iyiyi kötüyü ayıracak bilgileri yollayarak bilgilendirdik. Şüphesiz Biz, ona yolu gösterdik, ister kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen biri olsun, ister nankör. (bk. İnsan 76/2-3)
Haydi, öğüt ver, hatırlat. Şüphesiz sen, sadece bir öğütçüsün, hatırlatıcısın. Sen, onların üzerinde bir zorba değilsin. (BK. Ğaşiye 88/21-22)
88
EŞİTLİK VE ADALET
Mevcut anayasanın 10. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen eşitlik ilkesine göre; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir"
Teoride kanunlar önünde herkesin eşit olduğu, herkesin tek bir oy hakkının bulunduğu, kimsenin sahip olduğu makam ve nüfuz dolayısıyla diğerinden üstün olmadığı belirtilirken; mevcut demokratik düzen pratikte karşılık bulmayan bu teorisinden dolayı ciddi sorunlarla karşı karşıya…
Çoğu zaman, eşitlik mefhumunun, adaletle karıştırıldığını görüyoruz. Eşitlik, iki şeyin her yönden denk olması demektir. Adalet ise, her hak sahibine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmak şeklinde tarif edilir.
Peki ya İslam tarihine bakıldığında teori ve pratik nasıl birbirini tamamlamış? Sert olmayan fakat çok etkili çözümler getiren İslam, eşitlik ve adalet konusunda nasıl bir yöntem tavsiye etmiş birlikte bakalım.
Peygamberleri onlara: “Allah size hükümdar olarak Tâlût’u tâyin etti” dedi. Hemen itiraz edip “O bize nasıl hükümdar olabilir ki? Biz hükümdarlığa ondan daha layığız; kaldı ki kendisine verilmiş öyle fazla bir serveti de yok” dediler. Peygamberleri şöyle cevap verdi: “Allah onu seçip size üstün kıldı. Ona hükümdarlık için gerekli geniş ilimle birlikte, iktidarını yürütebileceği sağlam bir yapı bahşetti. Allah hükümdarlığı kime dilerse ona verir. Allah’ın lutfu çok geniş, ilmi sonsuzdur.” (bk. Bakara/247)
Sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. (bk. En’am 6/165)
Allah şu iki adamı da örnek veriyor: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez ve efendisinin sırtında bir yüktür. Onu nereye gönderse hayırlı bir iş beceremez. Hiç böyle biriyle adâleti emreden ve her işte dosdoğru bir yol takip eden insan eşit olabilir mi? (bk. Nahl/76)