Sessiz sedasız olup bitenlere bir bakar mısınız?
Saksıdaki çiçek sessiz sedasız büyüyüp gitmez mi?
Bahçedeki ağaç?
Tarladaki buğday?
………….
Yatağını bulmuş nehir sessizce denizine uzanır.
Gün sessizce doğup akşam olunca yine sessizce bir başka diyara yönelip gider?
Rüzgar biraz daha gürültücü. Geldiğinde kapıyı pencereyi tıklatır. Yerdeki yaprağı önüne katar, bidonu devirir. Görün beni der. Neden?
Çünkü rüzgar görünmez. Kapıyı çarparak, perdeyi oynatarak gösterir kendini.
Görünme bilinme telaşı ondan mı? Rüzgar gibi eğer gürültü çıkarmazsa kimse fark etmeyecek inancından mı?
Tabiat sessizdir.
Toprak, gün, gece hepsi öyle.
Peki hiç seslerini yükseltmezler mi?
Bazen evet. O zaman da felaket olur.
Deprem toprağın homurtusudur. Yağmur bazen yanına şimşeği de alıp gelir, kasırgaya eşlik eder. Güneş yakınlaşarak sesini yükseltir ve yakar kavurur.
Tabiat böyle de insan farklı mı?
En ciddi ve önemli işler sessizce halledilir. Gürültülü olanlar göz boyamadır.
Doğum mu daha ciddi bir iştir yoksa ölüm mü?
Hangisi sessizse o.
Gürültücü insanlar homurdayan toprak gibi, kabarmış denizler gibidir. Sizi de felakete ortak eder. İç denizi sakin insanlar gerek bize. Gece sessizce yol alacak tabiatla iç içe.
Oysa hakikat asıldır.
Asildir.
Ve,
hakikat de sessizdir.
Gürültü, kavga ilkelliktir ve çocukçadır.
Asıl olup bitenler sessizse onları nasıl görüp fark edelim?
Feraset hakikate vakıf olmak ise madem, ferasetin sessiz sesini nasıl duyalım?
………….
Susup kulakları gürültüye kapatarak.
Sessizliğe sessizce ortak olunur çünkü.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Zatı sıfatlarında gizli olanın Esmasından isteyelim. Sıfatlarına bürüsün bizi de.İçimizi de dışımızı da sükun denizine döndürsün. Ondan kendinden başkasını işitmeyecek kulaklar isteriz. Dilimiz başkasına dolanmasın dileriz.