Bir sevgili var başka hiçbir şey...
İyi olmak kolaymış adil olmak zor.
Bir fragmanda gördüm bu cümleyi. Kime ait olduğunu bilmiyorum. Belki sorsam, üşenmesem Google'a söylerdi. Peki hadi üşenmeyip bakıyım. Baktım. Victor Hugo'ya aitmiş söz.
Nerede ve neden söylendi bilmiyorum. Hızla dikkatimi çekti. Algıda seçicilik. Adil olmanın zorluğu son günlerde zihnimde dönüp durmaktayken. Adil davranmaya çalışanlar iyi olmamakla suçlanırken ve iyi olma adına adaletsizlikle suçlananlar.
Hangisini tercih etmeliyiz? İyi olmayı mı? Adil olmayı mı?
İyi olduğumuza veya adil olduğumuza kararı kim verecek? Eğer yine aklımızsa bu hem iyi hem de adil olmayacak yine. Çünkü başka akıllar eleştirecek her halukarda.
Mutalak adalet nasıl olabilir ki?
Mutlak anlamda adil davranabilmek için tüm bilgiye sahip olmak gerekmez mi?
Bir olay düşünün, hakim karar verecek. En doğru kararı, olayla ilgili bütün ayrıntıları sanki ordaymışcasına bilebilirse verebilir. Onun dışındaki tüm kararlar subjektif olacak ve eksik gedik bir tarafı kalacak yine de. Bazen tutacak, bazen de tutmayacak.
Yönetici, baba, anne, öğretmen, komutan...Karar vermek zorunda kalan herkes. İşte en adil karar buyduya ulaşabilecekler mi? Hiç bir zaman. Olayla ilgili bilgileri kadar. Değerlendirme yetileri kadar. Ellerindeki veriler ve şahitlerin güvenilirliği kadar.
O zaman mutlak adil olan ancak mutlak bilgiye sahip olandır. Bu da Allah.
Biz yine de mevcut bilgilerimiz ve yetilerimize göre ve ilkelere dayanarak, adil olduğuna inandığımız kararlar vermeye devam edeceğiz. En adil olana ulaşma çabasından vazgeçmeyeceğiz. Yine de mutlak adil olamayacağımızı bilerek ve en adil olana dayanarak.
Ya iyi olmak?
Kime göre, neye göre? Diğerlerine göreyse sizi ayaklarınıza basmadığınız sürece hep iyi ilan edecekler. Kendi aklınıza ve duygularınıza göreyse bu da bilgi ve deneyimlerinizle sınırlı kalacak. Kendi süperegonuza uyduğu sürece kendinizi iyi ilan edeceksiniz. İçinizi daraltmayan, hoşlanmadığınız duygulara yol açmayan çoğu zaman da nefsinizin hoşuna giden şeylere iyi diyeceksiniz.
O zaman iyi ya da adil olduğunuza ya siz karar veriyorsunuz, ya da diğerleri.
Bir ormanda yaşadığımızı varsayarsak, ayıının iyisiyle, tavşanınki farklı olacak. Veya aslanınkiyle akrebin. Kurbağanın ya da çakalın. Leyleğin veya tilkinin. Ceylana göre adil olan yılan için bir felaket. Büyük kardeş için adaletli görünen küçüğü için zulüm. Yağmur çiftçi için iyi gibi görünürken inşaatçı için zulüm. Yarasa için güneş zulümken, serçe için adalet.
O zaman iyilik ve adalet için konuştuğumuz her şey yolda kalacak. Subjektif olacak. Zira bugün iyi gibi görünen yarın bir felakete dönüşebilecek.
İyiliği de adaleti de Mutlak İyi ve Mutlak Adil olandan öğrenmekten başka çare görünmüyor. En sevgilinin sevgiilsinin doğum gününde yazıyorum bu yazıyı, çok sayıda sevgi içerikli mesajlar almışken, iyi duygularla. Onu düşündüm. Ne adaletinden ne de iyiliğinden kimse zerre kadar şüphe duymamış. İnkar edenlerden başka.
O zaman? Yeryüzünde hiç bir zaman bütün insanların iyi dediği bir şey olmamış. Ve bütün insanların adil dediği. Peygamberler bile kötü ve adaletsiz ilan edilmişken. Ve aslında iyi ve adil olduklarını bile bile söylemişler bunu.
Başkaları için, her kes için iyi ve adil olamayacağımıza göre yine kendi türkümüzü kendimiz çalıp kendimiz söyleyeceğiz. Yani kendi içimizde ve kendi başımıza yaşarken başkalarıyla birlikteymişiz gibi zannedeceğiz. Ne zamana dek? Tabii ki oyunu fark edene kadar.
O halde şöyle diyelim mi?
Bir sevgili var ve başka hiç bir şey yok. İyilik de onun için. Adalette. Sevgilinin iyi dedikleri iyi, adil dedikleri adil.
Gerisi?
Gerisi sadece zaman kaybı.