Bir aşık sevgilisine sordu: Beni mi daha çok seversin yoksa kendini mi? Çabuk söyle.
Zor soru.
Şu soruları biliyoruz, önceden duyduk:
-Beni ne kadar çok seviyorsun?
-En çok kimi seversin?
-Hiç daha önce bir başkasını da bu kadar sevdin mi?
………………………………..
Birisini sevdiğinizi söylemek gerçekten de çok büyük bir iddia.
Sevmek bir his değildir. Öyle olsa bulutlar gibi gelir geçer. Öyle ya sadece his olsa nasıl ölçülür? Eğer birisi sizi sevdiğini iddia ediyorsa davranış beklersiniz. Hatta sorgularsınız. Hem sevdiğini söylüyor hem niye böyle davranıyor?
Allah da sevdim demekle işin bitmeyeceğini söylüyor: (Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. Al-i İmran. 31.
Madem sevdiğinizi iddia ediyorsunuz gösterin diyor.
Sevme iddiası ciddi sınamaları da yanında taşır. Masallardaki padişahın kızını almak için geçilmesi gereken engelleri düşünün. Şöyle bir Hadis-i Şerif zikredilir:
Abdullah b. Muğaffel radıyallahu anh’dan rivayete göre şöyle demiştir: “Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme “Ey Allah’ın Resûlü! Ben seni gerçekten seviyorum” dedi. Resûlullah, “O söylediğin söze dikkat et” buyurdu. Adam da “Vallahi seni gerçekten seviyorum” diyerek üçüncü sefer aynı sözü tekrar etti. Bunun üzerine Resûlullah, şöyle buyurdu:
“Eğer beni seviyorsan fakirliğe karşı bir kalkan hazırla. Çünkü fakirliğin beni seven kimseye gelmesi, selin durak yerine akması gibi hızlıdır.” (Tirmizi, Zühd, 36)
Korku salmak değil niyetim, anlatacağım az sabır. Şimdi de Hz Mevlana’ya kulak verelim:
“Ayrılık derdinden Mecnun, ansızın hastalandı. İştiyak aleviyle kanı kaynadı, nihayet boğaz illetine tutuldu. Tedavi için hekim geldi. Gördü ki damarını yarmak ve kan almaktan başka çare yok.
Kanı defetmek için hacamat lazım dedi. Çağırdılar hünerli bir hacamatçı geldi. Kolunu bağladı, şiş olan yeri deşeceği sırada o huyu, aşktan ibaret olan aşık, bir nara attı. Dedi ki: Paranı al git, hacamat etme. Ölürsem öleyim, bu köhnemiş beden bırak ölsün! Hacamatçı dedi ki: Bundan ne korkuyorsun sen kükremiş aslandan bile korkmazsın. Mecnun dedi ki: Ben yaradan korkmuyorum. Sabrım, taştan yapılma dağlardan da fazladır. Yarasız durmaya hayatta tahammülüm yok. Yaralara aşığım, onlara koşa,koşa giderim. Fakat vücudum Leyla ile doludur. Bu sedef o incinin sıfatları ile dolmuştur. Ey hacamatçı, korkarım beni hacamat ederken Leyla’yı yaralarsın. Gönlü aydın olan akıllı kişi, bilir ki benimle Leyla arasında bir fark yok. Mesnevi.5.”
Sevme iddiası tek bir şeyi gerektirir o da kendim dediğin engeli aşmak.
Daha önce başka bir hikayede bir aşığın senin için şunları şunları yaptım diye anlatması üzerine maşuğunun evet bütün bunları yaptın ama asıl yapılması gerekeni yapmadın dediğini anlatmıştık. Nedir o diye sorulunca, ölmedin demişti.
Kendini aşmadıkça bir diğerini sevmek sadece iddiadan ibarettir.
O zaman başta sorduğumuz soruya geri dönelim: Ey dertlere uğramış aşık, beni mi daha çok seversin kendini mi? doğru söyle. Aşık dedi ki: Ben, sende öyle bir fani olmuşum ki tepeden tırnağa kadar seninle doluyum. Varlığımdan bir addan başka bir şey kalmadı. Ey güzelim, vücudumda senden başka bir varlık yok. Bu sebeple sirke bal denizinde nasıl yok olursa ben de sende öyle yok oldum. Mesnevi.5.
Sen ve ben bir olunca soru da manasız kaldı.
Herkes bilir ki ölen sevimli olur. Bütün düşmanlıklar da ölünce son bulur.