Seydişehir, Şehit İsmail Cesur’u uğurladı

Fahri Kubilay

 Ateş düştüğü yeri yakar derler ya, nasıl yakmasın ki? Bu acının dinmesi, bu ateşin sönmesi mümkün değil.

Biz millet olarak Çanakkale’de 250 bin, Sarıkamış’ta 90 bin evladımızı şehit verdik. 30 yıldır devam eden bu terör belasında binlerce vatan evladımızı kaybettik. Bu kayıpları, vatanımızı korumak için, ecdadımızın şehit kanlarıyla sulayarak kazanıp bizlere emanet ettiği topraklara sahip çıkmak için yaptık, yapıyoruz.

Seydişehir, 2016 Şubat ayından bu güne kadar geçen süre içinde 8. şehidini kendine yakışır bir şekilde uğurladı.

Hepsinin ayrı bir yaşam hikâyesi vardı. Kimisi baba olmanın sevincini yaşayamadı, kimisi çocuklarına söz verip geri gelemedi, kimisi nişanlanıp düğününü da yapamadan düştü toprağın bağrına… 

Dün  toprağa   verdiğimiz  İsmail Cesur için de Seydişehir’in yüreği yanıyor.. Cesur Ailesi’nin yüreği yanıyor. Şehit Uzman İsmail Cesuru sevenlerin yüreği yanıyor… Kimin yüreği yanmaz ki? Yüreği yanan binlerce kişi dün, sadece o acıya ortak olmak için  Şehit Uzman İsmail Cesur’a son görevini yapmak için  Muallimhane Camisine koştu.

Rabbim böyle acıları kimseye yaşatmasın. Hangi milletten hangi ülkeden belli olduğu bilinmeyen ve maşa olarak kullanılan terör örgütleri tarafından şehit edilen  Seydişehir’in evladı, Şehit İsmail Cesur’a yüce Allahtan rahmet, yakınlarına da sabrı cemil  niyaz ediyorum.  

Şehit İsmail Cesur için dün anlatılan en dramatik olay 15 gün önce nişanlanıp yazın yapılacak düğün için hazırlıklara başlanmış olmasıydı. 

İslam tarihinden bir olay; Meleklerin yıkadığı Hz. Hanzala... 

Hanzala Bedir gazâsında bulundu. O zaman henüz bekârdı. Bedir gazâsından bir müddet sonra Abdullah bin Übey’in kızı Cemîle ile nikâhlandı. Ertesi gün de Uhud’da Kureyş müşrikleriyle çarpışılacaktı. 
Hanzala geceyi Medîne’de hanımının yanında geçirmek için Resûlullah’tan izin istedi. Peygamberimiz de müsâade buyurdu. Hanımı Cemîle ile o gece beraber kaldı. Cumartesi günü sabahleyin Uhud’a yetişmek için, telâştan gusletmeyi unutup çok acele yola çıktı. 
Peygamberimiz Uhud’da harp için safları düzeltirken Hanzala yetişti ve Eshâb-ı kirâm arasına karıştı. Hazret-i Hanzala diğer sahâbîler gibi cansiperane bir şekilde müşriklerin üzerine atıldı. Şehitlik mertebesine kavuşmak için durmadan savaştı. Daha sonra müşrikler bozuldular, dağılıp kaçmaya başladılar. 
Hazret-i Hanzala, Ebû Süfyân’ın önünü kesti. Üzerine hücûm etti. Ebû Süfyân yere düştü. Korkudan ne yapacağını şaşıran Ebû Süfyân; 
- Ey Kureyş, ben Ebû Süfyân’ım! Hanzala beni öldürecek, yetişin, diye sesi çıktığı kadar bağırmaya başladı. 
Müşriklerden birçokları Ebû Süfyân’ın sesini işittikleri hâlde, kendi canlarının derdine düştüklerinden hiç aldırış eden olmadı. Fakat Şeddâd bin Esved, Hazret-i Hanzala’ya arkadan yaklaşıp hâince, sırtından mızrakladı. 
Hanzala mukâbele etmek istedi. Fakat îmândan nasîbi olmıyan bu müşrik, ikinci bir darbe daha vurup, Hanzala’yı şehit etti. Hanzala şehit olunca, Peygamberimiz buyurdu ki: 
Ben Hanzala’yı meleklerin gökle yer arasında, gümüş bir tepsi içinde, yağmur suyu ile yıkadıklarını gördüm. 

 Biz böyle bir milletin takipçileriyiz gerdek gecesinden kalkıp şahadete koşan bir ümmetin evlatlarıyız.

 Söz konusu vatansa, söz konusu istiklal ve özgürlük ise gözünü kırpmadan şahadete koşan bu milleti hiç kimse köleleştiremez…

Tüm şehitlerimizi   rahmetle   ve minnetle   anıyorum.. 
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.