Seyit Küçükbezirci (Usta) İle…

Serpil Yalçınkaya

Kendi deyimi ile “ ak kâğıt üzerine kara yazı”sı düşeli çok uzun zaman olmuş. 9 Aralık 1958’den beri süregelen bir macera onun ak kâğıtlarla olan dostluğu.

Ama serüvenin çok daha gerisinde, uzun zaman öncesine dayanan okuma hastalığı; henüz Ticaret Lisesi birinci sınıftayken başlayan araştırma, derleme, arşivleme bağımlılığı…

Sevgilisi “Optima” ile halen devam eden bir serüven onunki…

Enteresan konuları da ihtiva eden, çok uzun yıllar öncesinde zor koşullarda, eski usullerle yayına hazırlanmış Tarla ve Havuz Balıkçılığı’ndan tutun da Türkiye’de Yeni İş İmkânları adlı eserine, Köy Kooperatifleri Kalkınma Rehberi’nden Hikâyelere kadar neler yok ki onun zengin ufkundan sayfalara, kitaplara dökülen…

Çoğu şimdiden unutulmaya yüz tutmuş Konya Türkülerini derleyerek yayınlaması, bu yörenin folkloruna ait onlarca, yüzlerce bilginin geleceğe taşınması adına hummalı gayretlerinin değeri ölçülebilir mi?

Ben gittiğimde “Hadi Konya’yı çalarlarsa(!)” diyerek buradan uzakta birkaç gün bile geçirmeyi istemeyen bir sevdadır onunki.

Yanına oturduğunuzda sizinle bildiği, öğrendiği güzellikleri hiç saklamadan olduğu gibi paylaşır. Bilgi cimrisi değildir, tecrübelerini her fırsatta aktarır karşısındakine…

Sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda şair, araştırmacı, kolleksiyoner, kooperatifçi, madenci, tüccar, eğitimci vb. pek çok dalla ilgili olan sonuna kadar araştıran, sorgulayan, eleyen, dokuyan ve işi her daim kotaran bir yapıya sahiptir. Birçok alanda bu memlekete nasıl hizmet edebilirim gayretine düşmüş, ağrımayan başını ağrıtmış, dertlenmiş, sevdalanmış bu yaşına gelmiş hâlâ da pes etmemiştir.

Yazılarını okurken sizinle sohbet ediliyormuş hissine kapılırsınız, yorulmaz ve sıkılmaz, çok uzun süredir dostunuz olan birinden bir haber dinliyormuş havasına bürünürsünüz. Resmiyet yoktur yazılarıyla aranızda, sizin de hissettiğiniz lakin dile, yazıya dökemediğiniz şeyleri o çok pratik, en güzel lisanla anlatıverir sanki.

Yaşayan bir tarih, memleketinin taşına, toprağına âşık, yeri geldiğinde yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle tüm cihanı karşısına alabilecek mertlikte ve sertlikte(!) birisidir. “Getirmesinler Sarı Seyit’i şimdi buraya!” der çok kızdığı anlarda. “Kimseye hakkımı helal etmiyorum, kimse de bana helal etmesin” diyecek kadar da cesurdur her zaman.

Sadece yazı ve Konya folkloru değil, toplumsal hayatın, siyasal hayatın içinden de birçok bilgi ve kültür birikimine sahiptir. Zor işleri sever ama ustaca üstesinden de gelir o zor işlerin.

Onun ismini ilk gençlik yıllarımda duymuş ama tanışma fırsatım olmamıştı. Fakat aradan yıllar geçip de tanıdıktan sonra nezaketli, anlayışlı, gönül almasını bilen, yol gösteren kimliği ile eksikliğini hemen fark ettiğim bir rehber rolü üstlendi. 

Kendini “iltifat cimrisi” diye tanımlar ama yeri geldiğinde “Benim favori yazarım” der ve her seferinde “Vallahi Serpil Hanım şu koskoca Konya’da kimsenin yapamadığını yaptın, bu kadar uzun süre, aralıksız Konyalı yazarları ve kitapları tanıtan ilk kişi oldun. Zaten Elmas Hanım’ın en beğendiği iki kişiden birisin.” Diyerek taltif de eder…

15 Nisan 1942 doğumlu Seyit Küçükbezirci. Koç burcu insanı.

Daha önce yapılmamış bir şeyi yaptı yine ve kendi divanını kurdu; kendini anlattı, Konya Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbetleri’ne konuşmacı olarak katıldığı gün.

Sloganı herkese ders verecek nitelikte idi. “Amacıma ulaşmak için yol ararım; bulamazsam, yol yaparım.”

Programın başlangıcında, sunuculuğu da yapan şair-yazar Tahir Sakman Seyit Hoca için yazdığı şiirlerden, manilerden birkaçını okudu. Sonrasında hocamızın yıllar önce- yazarlığının 41. Yılında- Özlem Fidan’la yaptığı söyleşi, Sinem Hanım tarafından okundu. Ve “Vesselam” adlı Seyit Küçükbezirci belgeseli izlendi.

Ardından Seyit Hoca aldı mikrofonu eline; başladı özlü cümlelerini söylemeye…

Muhammed İkbal’in “Şahin acır mı hiç avına?” sözü ile gözlerini açtığını, toplumda sessiz, sakin, efendi olursan her zaman dayak yiyen ve ezilen olacağını yıllar yıllar öncesinde anladığını ifade etti…

Yedi- sekiz ayrı Seyit’ten biraz biraz bahsetti. Gazeteci- yazar olanına zaten pek girmedi. Diğer Seyitler de en az onun kadar hatta ondan daha enteresandı.

“Sevgili Peygamberimizin Veda Hutbesi’ni çok önemsiyorum. O hutbesinin sonunda şahit ol Ya Rab, şahit ol Ya Rab, şahit ol Ya Rab, demişti. Öyleyse ben de burada, sizlerin karşısında kendimi sorguya çekiyor ve soruyorum O büyük insan gibi; kimin malını almışsam gelsin alsın, kimin sırtına vurmuşsam gelsin vursun.” Diyerek bütün salonu etkileyen konuşmasıyla sözlerini sonlandırdı…

Programa oldukça yoğun bir katılım olmuş, aynı fotoğraf karesine sığılamayacağı için önce bayanlar sonra da beyler toplu fotoğraflar çektirmişlerdi.

Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü‘ye ve ekibine bu güzel buluşmayı ayarladıkları için teşekkürlerimi sunuyorum.

Doğum günün kutlu, ömrün uzun olsun cesur yürekli usta…

Selametle, ihsanla kalınız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.