Sıcağı sıcağına…

Fatma Şeref

Komşusu, Nasrettin Hoca’dan eşek istemeye gelir. Hemen şuracıkta birkaç deste odun vardır. Onu alıp gelecektir. Oysa geçen gün de aynısını yapmış hayvancağızı akşama kadar çalıştırmış pekte iyi davranmamıştır. Geri getirdiğinde eşek perişan vaziyettedir. Bu yüzden yeni isteğe hiçte sıcak bakmayan Hoca, lafı uzatmaya meydan vermemek için kısa ve net bir cevap verir:

-Eşek yok!

Komşu çaresiz geri döner ama tam avludan çıkmak üzereyken ahırdan eşeğin sesi gelir. Hayvan sanki ben buraydayım dercesine en üst perdeden anırmaya başlar. Bunu fırsat bilen komşu hemen geri döner ve

-Eşek burada işte! Saçından sakalından da utanmıyorsun yalan söylemeye diye hocaya çıkışır.

Hoca her zamanki rahatlığındadır. Zaten cevabı da hazır:

-Sen bana mı inanıyorsun, ahırdaki eşeğe mi? Ben yok dediysem yoktur. Ya da en azından sana verilecek eşeğim yoktur anlasana be adam! Der.

Haber bombardımanı altında bir çağdan geçiyoruz. Eskiden iletişim kıtlığı yüzünden doğru habere ulaşamama ya da gelişmelerden habersiz kalma korkusu olurdu. Şimdi haber bolluğundan aynı çaresizlikteyiz. Bizimki kadar politize olmuş bir toplumda bu ölümcül bir mesele. Çok yediği halde gerekli vitamin ve minarellari alamayan insan bünyesinin iştahı nasıl artarsa bizim de enformasyon ihtiyacımız öyle artıyor. Dakikada yeni veri istiyor beynimiz. Gündem iki saat değişmesin çeşitli sıkıntılar baş gösteriyor sosyal medya bünyesinde.

Peki, haber ve başlıklarda bunca meraka göre içerik, analiz ve yorumlarda titiz miyiz? Tabi ki hayır! Hele haberin kaynağı ya da doğrulanması konusunda asla!

Önemli olan bizim aklımıza ne derece yattığı ve rakip gördüğümüz kesimi / karşı tarafı bununla nasıl yaralaya bileceğimiz. Ne bir açıklamanın anlamına bakıyoruz ne de gerçekten anlama öğrenme niyetimiz var. Biz Nasrettin Hocanın komşusu gibi eşeğe inanmayı tercih ediyoruz. Adamın sana verme niyeti yok anlasana dediğimiz kişi, işin orasında hiç değil.  Olsun, hoca yalan söyledi ama diyor. Bulmuş ya kendini haklı çıkaracak tutacak bir dal onu bırakmıyor. Daha doğrusu hocayı yalancı yapmak kendisini haklı da çıkarmıyor ama bir süre rahatlatıyor. Kendini sorgulama yükünden kurtarıyor. Oysa komşum bana niye eşeğini emenet etmiyor, kısa süre için bile olsa neden vermiyor, ne yaptım acaba diye düşünse bir an belki gerçeğe ve çözüme yaklaşacak.

Dahası toplumuzun bu yaklaşımı sadece aramızda kalmıyor. Toplum mühendislerinin masasında büyük bir koz olarak duruyor artık. Siyasi yetkililere, STK lara ve medyaya sarsılan değil, yıkılan hiç kalmayan güvenimiz. Bizi sosyal medya üzerinden haber takipine itiyor. Belki beğendiğimiz sayfalardan takip ettiğimiz isimlerden ya da bir birimizden daha doğru haber alacağımıza inanıyoruz. Bir yere kadar da haklıyız. Ama Arap baharı ve bizdeki gezi süreci ile birlikte sosyal medya hesapları yerli ya da yabancı istihbarat elemanlarının kontrolüne geçti. Abartılı komplo teorilerine ya da derin güçler analizlerine sıcak bakan biri değilim. Ama son birkaç büyük hadisede bizzat şahit oldum ki toplumu kin ve nefrete hatta iç çatışmalara sürükleyecek paylaşımlar hazırlanıyor, özenle servis ediliyor. Çoğu iyi niyetli insan, sadece kendi siyasi görüşüne ya da dini anlayışına yakın bulduğu için otomatik olarak doğru zannedip paylaşıyor. Sonra yanlış çıksa bile bir kere sahiplendiği için onu savunmak zorunda kalıyor.

Ne zaman toplumsal bir olay olsa, sosyal medyada küfür, tehdit, cinsiyetçilik, faşist linç kültürü ve bölücülük tavan yapıyor anında. Hatta daha terör saldırısı olmadan ya da olay yerine kimse ulaşmadan parçalnmış ceset görüntüleri ortaya çıkıyor. Ancak en erken bir gün sonra o görsellerin başka bir olaya ait olduğunu öğrenebiliyoruz.

Dünya’yı yöneten güçlerin her zaman çeşitli projeleri vardır. Bu aslında olağan bir şey kendi menfaatleri doğrultusunda hareket edecekler. Bize dost ya da düşman olmaları ile konunun bir ilgisi yok. Doğunun duygulsal ya da dini yaklaşımı ile baktığımızda batıyı sağlıklı değerlendiremiyoruz. Çalışma metodlarını da anlayamıyoruz.

Ama artık çok iyi bildiğimiz bir şey var. Ortadoğudaki iki yüz yıldır yürütlen projenin başarlı olması için ülkemizin iç çatışmalara sürüklenip güçsüzleştirilmesi şart. Öyle hale gelmeli ki oyun hamuru gibi istedikleri şekli verebilsinler. Bu yüzden üzerinde bizden daha çok çalıştıkları kültürel mozayiğimizin parçalarını kenar ve köşlerden bileyip keskinleştiriyorlar.

Bunun için şiir, roman, dizi, sinema,  belgesel hatta reklamlar kullanılıyor. Ama sosyal medya en masrafsız olanı ve çok işe yaradı. Diyeceğim o ki nerede ısrarla ayrılığa, ayrışmaya dair bir şey görürseniz ya da kendi gibi düşünmeyeni tahkir eden, aşağılayan, taciz ile tahrik eden bilin ki “cüppesinin altında gizli din taşıyordur”… Yani gösterdiğinden başka bir amacı vardır. Sizin safınızda durup başka saftakileri aşağılayanlara özellikle dikkat edin.

Evet, hızlı ve doğru haber bir toplumun en temel ihtiyacı ama unutmayalım su çoşkunken bulanık akar. Ve bulanık su içilmez. Biraz durulmasını beklemek bir şey kaybettirmez tersine zehirlenmekten kurtarır.

Ve Konya Gündemi

Madem sıcağı sıcağına haber merakımızdan açıldı. Biraz da şehirimize göz atalım. Bu yıl Mevlana Törenleri durgun geçiyor. Geçen yıl hemen törenlerin ardından bir toplantı yapılıp aksaklıkların konuşulması gerektiğini yazmıştım. Eski yazılardan bulabilirsiniz. Ertesi hafta valilik ve büyükşehir belediyesi yani törenleri düzenleyenler bir toplantı yapıp herşeyin çok yolunda gittiğini basına açıkladılar ve kendi kendilerini kutladılar. Toplantıda, organizasyonlarda ne gibi eksik ve kusurların olduğunu söyleyecek tek kişi yoktu. Dolayısı ile yeni il kültür müdürümüz Abdüssettar bey ne kadar koştursa da bu yılki durum olağandır.

Ve her yıl olduğu gibi Sayın Cumhurbaşkanımız Şeb-i Arus gecesi için Konya’ya geliyor. Acaba kendisine biriktirilen açılış kurdelaları içinde Beyşehir-Konya yolu var mıdır diye meraktayım. Ama başlangıç yılını unuttuğumuz yolun bitiminden de pek ümitli değilim. Bu yüzden gönül arzu ediyor ki Cumhurbaşkanımız, bu yolun yapımından kim sorumluysa ona : Sen kimsin! Sen kimsin ya… desin yoksa başka türlü bitmeyecek.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.