Bütün bir dünyada 8 Mart dünya kadınlar günü değişik etkinliklerle kutlandı. Bu günle ilgili albenili ve bol nutuklu törenler yapıldı. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda ileriye dönük farklı görüşler ortaya kondu. Bizim geleneğimizde kadın-erkek bir bütünün birbirini tamamlayan parçaları gibidir. Onları sadece yılda bir gün hatırlamakla yetinilmemeli, zihniyet planında 365 gün 6 saat adeta kadınların günleri olarak değerlendirilmelidir.
Şiddet, kadın-erkek insan bedenine ve ruhuna yapılan baskı ve gücün meydana getirdiği hasar ve travmaya denir. Bunların başında; fiziksel, sözel, cinsel, psikolojik, ekonomik, sosyolojik ve eğitim hakkının engellenmesi tarzında şiddet türleri gelmektedir.
Yapılan bir alan araştırmasında, Türk erkeklerinin % 17’si kadını dövmeyi bir ‘hak’ olarak görmektedir. Bunun da ötesinde işin en korkunç olanı, şiddete hoşgörü ile bakılmasıdır. Mesela, kocasından aşırı derecede şiddet gören bir kadın baba evine geldiğinde, özellikle annenin kızına, “sabret, dayan evladım, baban da beni böyle döverdi” ya da “evladım, erkek değil mi? Hem döver, hem de sever” şeklinde şiddeti hoşgörü ile karşılaması buna örnek olarak verilebilir. Maalesef ülkemizde, otoriter ve geleneksel ataerkil ailelerde kadına yönelik böylesi bakış açıları hala varlığını devam ettirmektedir.
Kadına yönelik şiddet olgusunun temel faktörleri arasında alkol gelmektedir. Alkol bağımlılığı, kocanın eşine ve çocuklarına ilgisizliğini artırdığı gibi şiddet uygulamasına da yol açmaktadır. Bunun yüzünden birçok ailelerde kavgalar sürmekte ve olay boşanmalara kadar gitmektedir. Türkiye’de bir yılda tüketilen alkol, bir milyar litreye ulaşmıştır. Beş milyon alkol bağımlısı yaşamaktadır. Özellikle alkollü erkeklerin eşleri, iki kat dayağa maruz kalmaktadır. Mutlaka alkol bağımlılarının bir şekilde tedavi edilmesi için merkezler kurulmalı ve alkolle mücadelede en etkin yöntem olan manevi eğitime ağırlık verilmelidir.
Yapılan araştırmalarda hiç eğitim görmemiş kadınların eğitimli kadınlara göre üç kat kocaları tarafından fiziksel şiddete maruz bırakıldıkları tespit edilmiştir. Ülkemizde beş milyon okuma-yazma bilmeyen vatandaşımız var. Bunların dört buçuk milyonunu kadınlar oluşturmaktadır. Salt, seküler eğitim almak da yeterli değildir. Mutlaka aile eğitimine ahlaki ve manevi eğitim eşliğinde ağırlık verilmelidir. Her ne kadar eğitimli kadınlar, yasal haklarını arama konusunda duyarlıysalar da onlar da farklı şekillerde kocaları tarafından şiddete uğramaktadırlar.
Öte yandan ekonomik nedenlerden daha da önemli bir sebep, eşlerini döven kocaların % 42’sini çocukluk döneminde şiddet görmüş erkekler oluşturmaktadır. O zaman çocukluk döneminde doğrudan şiddet gören ya da şiddete tanıklık eden çocuklar yetişkinlik çağına adım attıkları zaman eşlerine şiddet uygulamaktadırlar. Bu sebeple çocuklara yönelik şiddetin mutlak anlamda önlenmesi gerekir. Bundan dolayı hem aile içinde ve hem de okulda çocuklarımızın şiddet görmesinin önüne geçilmelidir.
Bir de bazı veliler, kendi ideolojik amaçlarını çocuklarının üzerinden yürüterek onları şiddetle tanıştırmaktadırlar. Biz bu kötü örnekleri, özellikle İstanbul ve bazı doğu illerimizde görüyoruz. Araba yakan, polislere ve dükkânlara taş atan, güvenlik kuvvetleriyle çatıştırılmak istenen çocuklarımız var. Bu da bir tür çocuklarımızı şiddete bulaştırmak yöntemidir. Acaba, onları gençliklerinin baharında şiddete alıştıran duyarsız anne ve babalar, aynı zamanda ileride kendi eşine ve çocuklarına şiddet uygulamaya hazır eleman olarak yetiştirdiklerinin farkındalar mıdır? İşte çocuklarımız bu tip şiddet çıkarmaya özendirme, şiddeti hem teorik ve hem de uygulama düzeyinde öğretme biçiminidir.
Çocuklarımızı dolaylı olarak şiddete alıştırma bazen tanık olarak da gerçekleşmektedir. Şiddet içerikli TV dizi ve filmlerinin yanında, bizzat onların gözü önünde meydana gelen terör olayları da olabilmektedir. Dolaylı şiddete maruz kalma örneklerinden birisi geçen haftalarda İstanbul’un Bağcılar ilçesinde yaşandı. Bir İlköğretim müdür yardımcısının bayan bir meslektaşını çocukların gözü önünde katletmesi olayıdır bu. Buna ek olarak, TV’lerde şiddet içerikli haberler de bilinçaltında şiddet olgusunun mayalanmasına yol açabilmektedir.
O halde, mademki, yetişkinlik çağında eşlerine şiddet uygulamanın başlangıcı ta çocukluk dönemlerinde doğrudan ve dolaylı yaşanan olaylarla bağlantılıysa, bunun tedbirleri de çocukluk dönemlerinde alınmalıdır.
Her türlü şiddet olgusundan uzak bir toplum hayatı özlemiyle.