Bana öyle geliyor ki, bizi oluşturan iki temel nesne, beden ve ruh, uyumu yitirdiklerinde, daha doğrusu kendi aralarındaki uzlaşıyı kaybettiklerinde bu, fiziksel hastalık olarak çıkıyor karşımıza.
Ecel geldiği zaman ki bu ruha yapılan bir yardımdır. Ölüm denilen en son kavga, ruhun bedenin ölümünün ardından kaçmasından başka bir şey değil. Uzun süredir kavga eden iki yoldaşın birlikteliğinin sona ermesi ölüm.
Felek, yolculuğun başında bedene yardım edip ruhu hapsetti. Yolculuğun sonunda da ruha yardım edip kafesi kırmasını sağlıyor. Aradaki geçen dönem ciddi bir savaş, amansız bir kavga. İçinde uzlaşıyı sağlayanlara ne mutlu. Bana öyle geliyor ki bu uzlaşı, insanın yardımsız kendi başına yapabileceği bir şey değil.
İlahi bilgi, adına yaşamak denilen yolculuğun oyun olduğunu söylüyor. En basit oyunun bile kuralları var. Yaşamak denilen oyunun kurallarını bilmek bu zorlu mücadeleyi kolaylaştırabilir. Öğrendiğime göre yaşamak denilen oyunun en belirgin şifresi tezat. Yani zıtlık. Hani şer bildiğinizde hayır, hayır bildiğinizde şer olabilir deniliyor ya ilahi mesajda.
Beden olabildiğince oyuna ve yaşadığımız yere tutunmaya çalışırken, ruhun amacı esaretten kurtulup özgürleşmek. Zıtlık üzerine kurulmuş bir birliktelik hayat. Ruhu zindana koyup hadi çalış çabala ve buradan çık denilmiş gibi.
Burada sahip olduğunuz ve biriktirdiğiniz her şey zindanla aranızda bir ünsiyet oluşturuyor ve çıkışı zorlaştırıyor. Çabadan vazgeçen zindana alışmaya başlıyor. Sonra da nereden geldiğini kim olduğunu aslında nelere sahip olduğunu unutup küçülüyor. Zindanda koğuş sorumlusu olduysa bunu padişahlık zannedebiliyor mesela. Zindanında fazladan bir yer edinirse bunu mutluluk kaynağı sayabiliyor. Mal mülk sahibi şöhretli birisi gibi davranabiliyor.
Mesnevide, bir merkebin yola bıraktığı idrarının üstüne düşen saman çöpünü çok büyük bir gemi ve idrarı da uçsuz bucaksız bir okyanus gören sineğin o saman çöpünün üstüne konup böbürlenerek işte deniz, işte gemi işte kaptan dediği anlatılır hikaye usullü.
Oysa zindana alışmanın bedeli dışarıdaki uçsuz bucaksız güzelliklerden vazgeçmektir. Korkusundan celladına aşık olup kolaycılığa kaçabiliyor mahkum insan.
Zindandan ancak vererek çıkılabiliyor. Özgürlüğü her şeyden üstün tutarak. Zindandan çıkaran en büyük araç bu oyunu kim kurduysa onu anmak. Mütemadiyen çıkışla ilgili tefekkür etmek. En büyük engel de korku. Açlık, susuzluk, arzulara ulaşamayacağı korkusu. Hep kaybetme endişesi bedenin yaşadığı. Bu yüzden sizi zindanda tutmak isteyenlerin de en çok kullandığı argüman korku. Esareti sağlayan yegane şey kaybetme korkusu.
Kendimize verebileceğimiz en büyük hediye. Kendimize ulaşmayı sağlayacak bir yol ve yöntem olmalı zannımca. Bu da tutunduğumuz ve sahiplendiğimiz her ne varsa tümünden vazgeçebilme cesaretine ulaşmakla olacak.
Yaşamak denilen oyunun şifresi zıtlıkta gizli ise, oyunun amacı bir sınav, bunu görmeliyiz. Ben sınava girmem, çalışmam, başarmak zorunda değilim demek ve kolaya kaçmak faydasız. Zindanda mutlu ve müreffeh olmak mümkün değil. İstesek te istemesek te süresi sınırlı bir oyun bu.
Zindanı del kendini kurtar.