Hz Bilal Ölüm döşeğinde eşine sesleniyordu:
Ben evvelce sıkıntılar içinde hapis olmuş adama benzerdim, şimdi ruhumun nesli doğuyu da kapladı, batıyı da. Bu kuyuya benzeyen evde bir yoksuldum, şimdi padişah oldum, padişaha bir köşk, bir saray lâzım! Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi! Peygamberlere bu dünya dar geldi de padişahlar gibi Lâmekân âlemine gittiler.
Kalbi ölmüş kişilereyse bu dünya nurlu göründü. Görünüşü büyük, geniş… fakat hakikatte dar! Dar olmasaydı bu feryat neden? Baksana… daha evvel doğup bu âleme gelenlerin hepsi iki büklüm oldu! İnsan, uyku zamanında bak, nasıl azat olmakta… ruh, o vardığı, ulaştığı mekândan nasıl neşelenmekte. Zâlim, zulüm tabiatından kurtuluyor, zindandaki mahpus, hapse düştüğünü, hapiste bulunduğunu unutuyor.
Pek geniş olan bu yer, bu gök devenin çökeceği zaman pek daralmakta.
Bu dünyanın genişliği, bir gözbağı… oysaki pek dar. Gülmesi ağlamaktan ibaret, övünmesi ardan, ayıptan başka bir şey değil.
Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır.
Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
Dışarı çıkmadıkça gönlün açılmaz peki… mekânın genişmiş ne fayda?
Yahut da meselâ dar bir ayakkabı giyersin de geniş bir ovada yürürsün.
Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki… o ova o sahra sana âdeta zindan kesilir. Seni uzaktan gören ovada bir lâle gibi açılmış der. Bilmez ki sen, zâlimler gibi görünüşte gül bahçesindesin, fakat ruhun, feryat edip duruyor! Uyuman, o dar ayakkabıyı çıkarmana benzer. Uykuda bir müddet ruhun, bedenden kurtulur. Azizim, uyku, Tanrı velîlerinin malı, mülküdür… dünyadaki Eshabı Kehif gibi! Uyumadıkları halde rüya görürler, görünürde bir kapı yoktur, yokluğa giderler!
Ev dar. Ruh bu daracık evde eli, ayağı çarpılmış gibi iki büklüm. O evi, padişahların sarayları genişletmek, mamur bir hale koymak için yıkar.
Ben de ana rahminde iki büklüm oldum. Dokuz ay doldu, artık buradan göçmem gerek!
Anamı doğum ağrısı tutmasa bu zindanda ateş içinde kalırım.
Bir anaya benzeyen tabiatın da kuzu, koyundan doğsun diye ağrıya düşüyor, bu ağrı, doğum yolunu açıyor.
Ey tabiat, rahmini aç… kuzu büyüdü, çıksın da o yemyeşil ovada yayılsın, otlasın artık.Mesnevi.III.3535-60
Darlıklara, bunaltılara bir de bu gözden bakmakta yarar var. Bunaltılar da ölümün cüzlerindendir. Hayatın ve canlılığın tersi olarak insanı hayatın dışına iter.
İnsanın yaratılış itibari ile iki temel enerji depoladığını söyler ruhbilimiyle uğraşanlar. Yaşam ve ölüm enerjisi. Bu iki enerji de aynı yerde depolanır ve ortak bir potansiyele sahiptir. Hayatımız boyunca bunlardan kullanırız, varlığımızı sürdürebilmek için. Yaşamak ve yaşatmak ya da ölmek ve öldürmek için kullandığımız kendi iç varlıklarımızın tümü buradan beslenir. Hep söylüyorum ya hayat zıtlıklar harmonisi diye.
Sahip olduğumuz enerjiyi kime, neye ve niçin kullandığımız, kendi yaşamımızla da bire bir ilintili. Saldırganlık yaşamak için bazen gerekli olsa da, savaşlar örneğin, bunun dışında olumsuz düşünce ve davranışlar kendi canlılığımızdan çalmak ve kendimizi yok etmek anlamındadır.
Bunu belirttikten sonra, takdir icabı yaşamak zorunda kaldığımız bunaltılar için ne düşünelim?
Biz istemeden karşılaştığımız kayıplar, hastalıklar, felaketler kazalar vs, bütün bunların hepsi eğer bir takdir neticesi ise kesinlikle bunun bir doğuma ve yeni bir başlangıca sebep olacağı konusunda emin olun diyor yukarıdaki beyitler.
Yaşamak zıtlıklar üzerine kurulu olduğu için bunu zaten içselleştirmemiz gerekiyordu. Eğer hala içselleşmediyse, şimdi kendimize yeniden hatırlatıyoruz ki: her darlık ve bunaltı bizi yeni ve daha geniş bir sahraya atmak için itici güç.
İçinde bulunduğumuz şartlar bize dar geldiği için, yetmediği için, yeni yurtlar ve yeni otlaklar gerekiyor böyle zamanlarda. Rahata alışmış, atalete kapılmış insan yeniye ve ileri doğru ancak sıkıntı ve bunaltılarla sürüklenir. Kanun budur.
Depresyon da bir bakıma böyledir. Güç ve enerji toplamak için belli bir süre karanlık bir kuyuda dinlenmek. Zorunlu bir halvet yani.
Uyku, daraltı ve bunaltılardan kaçış için, dinlenmek için belli aralıklarla bize sunulmuş bir nimet. Depresiflerin çok uyuması da bir bakıma bu tanıma uyuyor.
Allah dostları ise uyumadan da dinlenebilen, uyumadan da gördükleri hayal gibi gerçeklerle kendilerini avutabilenlerdir. O başka bir seviye. Öyle olabilmek olsun niyazımız.
Bundan böyle her sıkıntı ve daraltıyı, artık konuklar ve nüfus çoğaldığı için, oturana yetmeyen bir evin yıkılıp yeniden inşası gibi düşünelim;ki gerçekte de böyledir.
En son daraltı ise yani ölüm, lamekan alemi için tüm varlığı yok etmektir. Günü gelince o da olacak.
En hayırlı anımızın en son olmasını dilerim.