Müslüman için dünya hayatı, bir yarış pistine benziyor. “Sizin çalışmanız çeşit çeşittir” (leyl, 4) ayetinde ifade edildiği gibi herkesin koşusu, çabası ve mesaisi çeşit çeşittir. Kimi insan hak yolunda, kimileri de batıl yolda koşuyor, çalışıyor.
Dünya hayatını bir sefer olarak algılayanlar; Müslümanlığının kalitesini artırmak, cennette daha yüksek makamlara ulaşmak adına salih amel üretme yolunda yarışıyor, koşuyor.
Dünya hayatını bir zafer olarak algılayanlar ise; servetine servet katmak, kariyerini daha da yükseltmek, daha çok şöhret elde etmek, daha çok alkış almak için koşuyor da koşuyor.
Gönül gözü aç olan insanın dünya gözü asla doymaz. Kutsalı olmayan, kutsala tutunmayan bir insan her şeye sahip olmak uğruna bütün değerlerinin ipini pazara çıkarır. Bunun önüne ancak kanaat ahlakıyla geçebiliriz.
“İnsan başıboş olarak bırakılacağını mı sanıyor? (Kıyamet, 36). Bu varlık âleminde hiçbir şey, gelişi güzel kendiliğinden var değildir. Amaçlı bir düzen yasası söz konusudur. Bu sebeple yaratılış gayemiz, hangimizin daha güzel iş yapacağının sınanmasıdır. (Bkz. Mülk 2)
Kur’an’da kulluk imtihanında başarılı olmanın yolu; “iyilik ve takvada yardımlaşmak; günah işlemek ve düşmanlıkta yardımlaşmamaktır.” (Bkz. Maide, 2).
Müslüman sorumluluk sahibi insandır. Bundan dolayı her insan; “Ölüm gelmeden hayatın kıymetini bil; ihtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bil; meşguliyet gelmeden boş vaktin kıymetini bil” buyuran Hz. Peygamberin uyarısına kulak vermelidir.
Müslüman insan, emanet bilinciyle hareket etmelidir. Nefeslerimiz sayılı. Bu bağlamda yaşam süreci de bir emanettir. Bize, bu dünyaya gelirken sorulmadığı gibi, bu dünyadan ayrılırken de sorulmayacaktır: “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.” ( Bakara, 156).
İnsan hayatı; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi dört evreye ayrılır. Her yaşta bulunan mü’min, yetenekleri doğrultusunda Allah’ı razı edecek çabalar içerisine girmelidir. Çünkü bizler, gücümüz nispetinde Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekle görevliyiz. Buna rağmen, yükümlülüklerimizden kaçmak için, hep mazeretler üretiyoruz. Bu doğru değildir.
Örneğin, bir zaman çocuk oluyoruz, daha erken diyoruz; bir zaman genç oluyor, olgunlaşmamış diyoruz; bir zaman geliyor yaşlandı, iş işten geçti diyoruz.
Çocukluk heyecanı bitmeden, gençliğin dinamizmi kaybolmadan, ileri yaşlılığın gelip çatmasıyla dizde derman, gözde fer kalmadan, herkes her yaşta Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmeli, değer üretmeli ve iyilik yolunda çaba sarf etmelidir.
Eğer bugün sahip olduğumuz yaşlarda bunları yapmayacaksak; şimdi değilse ne zaman yapacağız?