Anlaşılan Suriye savaşında sona doğru geliniyor. Batılı ülkeler de askeri unsurlarıyla birlikte alenen işin içine girdi. Fransa, özel kuvvetlerini ve savaş danışmanlarını göndererek alan temizliğini hızlandırıyor. Görünen o ki ABD ve batı, Suriye’deki sosyolojik parçalanmayı planları için yeterli görüyorlar. İpuçlarını görmemize rağmen planın detaylarını önümüzdeki günlerde daha açık bir biçimde öğreneceğiz. İşletmeyi düşündükleri planın, Suriye halkı ya da onlara topraklarını açarak milyonlarcasını barındıran Türkiye ve bölge ülkelerinin lehine olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
ABD ve batı, savaşın başladığı ilk günden bu yana ne savaş sebebiyle ülkesi dışında bulunan Suriyelileri ne de onlara ev sahipliği yapan ülkeleri dert etmedi. Onlar için an itibariyle en önemli şey, Kuzey Suriye’de kurulması planlanan PKK/PYD Kürt devleti. Maalesef bu durumu, Türkiye’deki bazı kesimler yeni anladı. Onlar, Suriye’de yaşanan iç savaşın sonuçları itibariyle, ABD/Rusya mutabakatıyla kurulan bir Kuzey Suriye Kürt devletine dönüştüğünü gördüklerinde iş işten geçmiş olacak.
İlk günden itibaren bilinen bir gerçek, ne Türkiye’nin ne de Suriye rejiminin parçalanmış bir Suriye istemediğidir. Dillendirmek zor olsa da yaşananlar bize, kurulması planlanan PKK/PYD Kürt devletine karşı çözüm üretebilecek yeni ittifaklar dayatıyor. Bunun kimlerle ve nasıl olması gerektiği tartışılmalı. Bu, hem Türkiye’nin ulusal çıkarları hem de Suriye halkının bunca zamandır yaşadığı anlamsız ve tarifsiz acının bitirilmesi açısından hayati bir önem sahip. Suriye iç savaşının başladığı 2011 Mart ayından bu yana Suriye halkını kandıran, onların kanı üzerine Marksist bir örgütün devlet kurma planlarını işleten ABD ve batıya bu planları boşa çıkaracak bir hamle yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Bu, hem tarihe karşı hem insanlığa karşı bir sorumluluğumuzdur.
Artık ne İran’ın rejim saflarında mücadele ettiği ne de Baas rejiminin halkına zulmettiği gerçeğinden hareketle, ABD ve batının planlarına teşne olmanın bir anlamı kalmamıştır. İzlenen yol, ne Baas rejiminin halkına zulmetmesine mani olabilmiş ne de Amerika’nın bölgeyi yeni krizlere taşıyacak stratejik hedeflerini engelleyebilmiştir. Türkiye, bu acı gerçekliğe rağmen kendisini ve bölgeyi düşünen yeni bir yol çizmek zorundadır. ABD ve batı hariç herkesin kaybettiği bir iç savaşı devam ettirmenin bir anlamı yoktur. Artık, keşke hiç başlamadan bir çözüm yakalanabilseydi temennisinin de bir anlamı kalmamıştır.
İlerleyen günlerde, fotoğrafın ağırlığı ben demiştim diyenlerin sayısını arttıracaktır. Yeni hükümet, ben demiştim diyenlere de ben diyecektim diyenlere de kulak asmadan, yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın mülteci olduğu bu dramın daha fazla can acıtıcı hale gelmesine mani olmak için çabalamalıdır. Artık bu kriz sadece Suriyelileri ilgilendirmiyor. Tüm bölge tehdit altında ve bu tehdidi işletenler bu tehdide karşı olanlardan daha organize duruyorlar. Biz, önümüze açtığımız fıkıh ve akait kitaplarından bu iç savaşın kutsallığına dair delil taşırken,
ABD, Rusya ile anlaşarak çizilmiş yeni haritalarla bölgemize doğru geliyor. Acı olan ise, bu haritanın mürekkebi, Müslümanların kanından oluşuyor.